Bir Başkomisere Düştüğümüz Doğru

3.1K 252 23
                                    

Levent Yüksel ~ Zalim

Harehan bağdaş kurup arkasına yaslanıyor ve başını dayadığı salıncakta hafifçe sallanıyor. "Velhasıl kelam, Bal Hanım büyüdü. Önümüzdeki ay altıncı ayı olacak inşallah ve Demirhan Koral'ın yüksek müsaadeleri ile evlenmemizde bir sakınca kalmamış olacak." Dudaklarımın arasından çıkan bir kıkırtı ile önümüzdeki çikolatalı kurabiyelerden birine uzanıyorum. "Bahar yetişebilecek mi? Gelmişken onu da görseydim."

Sanki yıllardır yüz yüze görüşmeyen biz değiliz, sanki Bahar'ı ömründe birkaç defa gören o değilmiş gibi pür neşe bir halde soruyor bunu ve ben yıllar sonra hiçbir şey değişmemiş hissine kapılıp bir kez daha şaşırıyorum Harehan'a. "Valla bu influencer muhabbeti epey sardı onu. Her Allah'ın günü böyle şıkır şıkır giyiniyor, gidiyor geziyor, indirim kovalayıp onları paylaşıyor. Bazen makyaj videoları falan. Ama acayip bir kitlesi var. Hepimizi de tanıyorlar."

Harehan büyük bir kahkaha attığında ben de katılıyorum ona. "Ya buna o kadar şaşırmadım ki. Üniversite zamanı huysuzluğunu hatırlıyorum. Bu Freud her şeyi abartıyor."

Sesini değiştirerek kurduğu günler, Bahar'dan dört yıl boyunca en fazla duyduğumuz cümle olduğundan bu defa büyük bir kahkaha atan ben oluyorum. "Yemin ederim dört yıl böyle gezdi."

Harehan hemen başını sallayarak onaylıyor beni. "Eminim."

"Okulu bitirdi. Diplomayı aldı. Eve gelip koydu masanın üzerine çerçeveletip. Dedi, salın beni. Benden bu kadar. Diploma diploma dediniz, eyvallah ama benden bu kadar." Araya yine kahkahalarımız girdiğinde, arkadaşımı ne kadar özlediğimi fark ediyorum. Harehan yeni bir şeyler anlatmaya başladığında telefonumdan gelen sesle bakışlarım ikimizin arasında kalan masaya düşüyor.

Ali Kemal:
Canım. Nasıl gidiyor?

Yüzüm nasıl bir şekil alıyor bilmiyorum ama Harehan'ın kıkırtısı ile bakışlarım anlık olarak ona kayıyor. "Yok yok. Başkomiserimin kalbine indirecek ince mevzular var. Çok eminim artık."

Gözlerim telefonda, Ali Kemal'e cevap yazarken yüzümde bir gülümseme belirdiğini biliyorum. "Başkomiserinin henüz haberi olmadığından, kalp sağlığı benim tarafımdan bozulmayacak."

Keyfim yerinde. Sende durumlar ne? Akşama gelebilecek misin?

"Hem o zaten daha çok karaciğerini falan parçalıyor. Çok şükür, kalbine bir şey olduğunu görmedik henüz."

Harehan önündeki peçetelerden birini top yapıp bana doğru atıyor ama salıncaktaki keyfini asla bozma gereği duymadığından isabet ettiremiyor. "Geçiştiriyorsun. Geçiştirme." Bağdaş kurduğu ayaklarını aşağıya sallandırdığında salıncak da sallanıyor. "Leyla. Senin sesinde bir şey var. Allah sana bir şey lütfetmiş sahiden, onu geçiyorum ama kızım baştan ayağa harikasın lan. O saçların, o dudakların. Hele o gözlerin. Ama ben seni bildim bileli, milletin uğruna kendini keseceği gözlerinde hep bir hüzün vardı be kızım. Geldiğimden beri bakıyorum yok." Harehanın söyledikleri ile yüzüm kızarmaya başladığında, onun yüzümdeki gülümseme büyüyor.

Ali Kemal:
Uğraşıyorum yavrum. Geleceğim inşallah.

Ali Kemal'e bir öpücük emojisi gönderip telefonu masaya bıraktığımda karşımdan derin bir iç çekiş yükseliyor. "Üstelik de bırak bilelim bu gözlerindeki ışığı. Duru ve Demirhan Koral'ın kızıyım ben." Bir kez daha iç çektiğinde onunla birlikte gülümsüyorum. Bakışları benden kopup balkonumdan görünen engin Haliç manzarasına kayıyor. Birkaç saniye oralarda oyalanıp yeniden bana döndüğünde gülümsemesinin aynı güzelliğini koruduğunu görüyorum. "Kardeşim olacak serseri biraz kot kafalı olsa da, onun pişmanlığını, sürünmesini, üstüne bir de nasıl güzel aşık olduğunu gördü bu gözler. Bak henüz kendi içimde senelerce büyüttüğüm Umut'a sıra gelmedi." Adını andığında bile yüzünde büyüyen gülümsemeye baktığımda derin bir iç çekme sırası bana geçiyor. "Yani demem o ki, aşkı bilen, aşkı görerek büyüyen bir çocuktum ben. Aşka aşık bir kadın oldum sonra, orası da ayrı. Şu gözlerinin güzelliğine güzellik katan pırıltıyı biliriz evelallah."

Leyla'ya KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin