Mark Eliyahu& Cem Adrian ~ Derinlerde
"Deli mi sikti kızım bu saatte?" Giymek üzere olduğum ayakkabıyı bir kere daha düşünmeden merdivenin başında dikilen adama fırlatıyorum. "Ah vuruldum!"
Doğrulup yüzüne bakıyorum ve gözünü ovuşturan eliyle karnını tutuğunu görüyorum. Gülesim gelse de bu haline gülmüyorum elbette ve sağ elimi kaldırıp parmaklarımı açıp kapatıyorum. "Ağzına vurmalıyım ağzına! Başka türlü toparlanmayacak o gevşek ağzın!"
Alaz ayakkabımı aşağı atmak yerine merdivenleri iniyor ve tam önüme bırakıyor. "Gerginiz."
Kalçamı ardımdaki dolaba yaslıyorum ve bu esnada Alaz eğilip ayakkabıyı ayağıma giydiriyor. "Öyleyiz."
Sarsılan omzundan güldüğünü anlıyorum. Bağcıkları bağlayıp doğruluyor ve kayan tişörtünü düzeltiyor. "Gecenin bir yarısı yarasa gibi dolaşacağına uyusaydın. Ne derdin varsa söyle derdini sike.."
Uzanıp bu defa ağzına vuruyorum. "Yeter ama!" Avucumun içinde güldüğünü hissettiğimden huylanıp çekiyorum elimi. "He devamını söyletmedin ya hiç anlamadın ne dediğimi."
"Çekil ayağımın altından ateş parçası. Gidip önce o salak Mehmet ile konuşacağım. Sonra gidip birkaç yumruk atmam lazım. Geçmeyecek yoksa içimdeki öfke!" Alaz dün gece ondan önce kimleri kimlerle beraber gördüğümü bildiğinden gülüşünü saklamak için hafifçe başını öne eğiyor. Tam kapıdan çıkmak üzereyken topuklarım üzerinde dönüp yan taraftaki kendi evimi gösteriyorum. "Ayrıca o kız söyledi mi bilmiyorum, sen git söyle derhal boşaltsın evimi. Ve çok ciddiyim, bir süre gözükmesin gözüme yoksa paralayacağım onu!" Geri dönmek üzereyken konsolun üzerindeki anahtarı fark ediyorum ve bir kere bile düşünmeden uzanıp alıyorum. "Bu bende. Sen de biraz arabasız takıl bakalım şu İstanbul sokaklarında. Çık da az halka karış. Maaşını Euro ile alan artist!"
Arkamdan bir şeyler söylüyor ama dinleyesim olmadığından kapıyı suratına kapatıp çıkıyorum. Çıkarken gözüm ister istemez kendi evime kayıyor ve ulan diyorum, arayayım babamı. Emekli albay Kenan Adalı bilsin bakalım oğlu ne haltlar karıştırıyor onun evinde. Bu düşüncelerim bahçe kapısına varana kadar kalıyor benimle elbette.
Dışarıya çıktığımda üzerimdeki montun cebindeki telefonu alıp Mehmet'i arıyorum. İkinciye kalmadan açıldığında şaşırıyorum bu saatte uyanık diye ama çok da umursamadan aşağıda beklediğimi söylüyorum ve Mehmet de geliyorum deyip kapatıyor telefonu. Yolun karşısına geçip Baharların evin bahçesine giriyorum ve sokak kapısının altındaki merdivenlerde bekliyorum. Dakikalar sonra açılan kapıdan çıkan Mehmet'in sahiden de uykudan arınmış bir halde oluşu hayretle havalandırıyor kaşlarımı. "Sen hayırdır bu saate?"
Bu defa şaşıran Mehmet oluyor. "Asıl sen hayırdır kızım. Sen aramadın mı beni?"
Omzuma düşürdüğüm başım yüzünden gözüme güneş gelince merdivenlere bir adım atıp evin gölgesine giriyorum. "Neden uyanıksın diyorum."
Mehmet ağzının içinde bir şeyler geveliyor ama anlamıyorum ne dediğini. "Götümde bokum dondu. Allah aşkına gir içeri. Sabah sabah, kapı ağzında."
Bıraksam akşama hatta yarın sabaha kadar söylenecek kapasitesi olduğunu bildiğimden bir şey demeden elini çektiği yerden içeri giriyorum ve evdeki sessizlikten henüz herkesin uykuda olduğunu anlıyorum. Merdivenleri önlü arkalı çıkıp Mehmet'in odasına yöneliyoruz. Odadan gelen şarkı sesi ile kaşlarım çatılıyor. Zavallım sabah sabah kalkıp acılı şarkılarda eşindiğine göre Deniz ile kavga ettiler diye düşünüyorum ve Mehmet'e dönüp göz kırpıyorum. "Hayırdır? Yine ne yaptın da delirttin Deniz kızımı?"
Mehmet ne dediğimi anlamaya çalışır gibi bakıyor yüzüme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
General FictionKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...