"Sarı olan daha iyi bence."
Tek kaşımı havalandırıp arkamı dönüyorum ve elindeki kupanın içinde ne sik varsa kafası daima dumanlı gezinen artiste bakıyorum. "Sana ne lan? Fikir mi sordum?"
Gözlerine ulaşmayan yapay bir gülümseme beliriyor yüzünde ve ben o gülümsemenin ortasına bir yumruk mu atayım yoksa küfür mü edeyim bilemiyorum. Bir süre öylece bakıp hiçbir şey yapmadan önüme dönüyorum ve o küfrü yiyen o değilmiş gibi yeniden konuşuyor. "Turuncuda belli olmuyor vosvos."
Kucağımdaki bilgisayarın ekranını sert bir şekilde kapatıyorum ve dönüp kolumu koltuğun sırtına atıyorum. "Babür. Siktir git şuradan!"
Kıstığı gözleri ile boş odayı ve ardından hareketsiz görünen pencerenin ardındaki araziyi süzüp omuz silkiyor. "Nereye gideyim amına koyayım! Alıp getirmeseydin lan madem! Midem bulanıyor yemek yemekten ne yapayım başka!"
Elimi saçlarımın arasına sokup çekiştiriyorum ve arkasındaki sandalyeye yaslanıp bacaklarını çapraz bir şekilde uzatan adama bakmaya devam ediyorum. Tam o anda açılıyor kapı ve Güven beton gibi suratıyla giriyor içeriye. "İyi mi lan böyle taşak sallandırmak!" Sırayla geliyorlar. Bir bir geliyorlar üzerime. "Kim lan bu timin başı? Ben ne boktan boktan işlerle uğraşıyorum?"
Omuz silkip önüme dönüyorum ve az önce çarparak kapattığım kapağı açıyorum yeniden. "Ben Leyla'ya hediye bakıyorum çünkü."
"Öyle mi? Kendine bakıyorsun sanıyordum. Sevgilin mi?" Yüzüme yayılan bir gülümseme ile arkamı dönüyorum ve Babür'den önce Güven ile çakışıyor bakışlarımız. Güven tek kaşı havalanmış bir şekilde bakıyor bana ve Babür'e. "Sever mi renkli giyinmeyi?"
Dudaklarımın arasından durduramadığım histerik bir kahkaha çıkıyor ve ona bakmasam da Güven'in gözlerini kapatıp başını eğdiğini görüyorum. "Babür. Siktir git gözümün önünden. Leyla'nın da adını alma ağzına, ağzını sikerim senin!"
Başını geri yatırıp ellerini karnının üstünde birleştiriyor ve dudakları düz bir çizgi haline gelene kadar gülümsüyor. "Leyla demek. Güzel isim."
Bilgisayarı bu defa temkinli bir şekilde bırakıyorum kucağımdan ve doğrulup oturduğum koltuğun arkasına adımlıyorum. Bu hareketim Güven'in yaslandığı sandalyeden doğrulamasına sebep oluyor. "Ne dedin sen?"
Babür o siktiğim kafasını düzeltip bana bakıyor ve omuz silkiyor. "İsmi güzelmiş dedim."
Başımı sallarken mırıldanarak tekrar ediyorum söylediğini. Güven doğrulmayı yeterli bulmamış olacak karşıma geçiyor ve bir elini göğsüme yaslıyor. Güven'in hareketi Babür'ün yüzünde yeniden bir gülümsemeye neden olduğunda öfkeyle bir soluk veriyorum. "Senin benimle derdin ne lan? Ne diye uğraşıp duruyorsun?"
Yaslandığı sandalyeden doğruluyor ve gözlerinin içinde yanıp sönen bir ateşin varlığına yemin edebileceğim bir şekilde bakıyor gözümün içine. "Ne derdim olacak lan benim seninle? Geçtin karşıma sordun. İstemem dedim. Yine de ismimi verdin mi başkana?" Başını eğiyor bir kez ve ben bu defa kendime sövüyorum. "Verdin. Beni Ankara'dan kaldırıp bu siktiğimin Diyarbakır'ına getirdin mi?" Bastırdığı öfkesi yüzeye çıkmaya başladıkça ben gevşiyorum durduğum yerde. "Getirdin." Yükselen sesini fark ettiğinde durup kaşlarını çatıyor. Bu kontrolsüzlüğü hoşuma gittiğinden bu defa gülen ben oluyorum. İyice deliriyor piç. "Madem getirdin." Ellerini iki yana açıp omuz silkiyor. "Ben buyum aga. Nedendi öyleydi böyledi deme hiç bana. İstemediğim yerde, istenmediğim yerde, olacağım tek Babür bu. Beğenmiyorsan yazarsın raporumu, siktir edersin. Bu kadar basit, başkomiserim."
Dişlerimi alt dudağıma geçirip yüzümdeki gülümsemeyi kontrol etmeye çalışıyorum ve dilimi üst damağıma vurup bir adım geri çekiliyorum Güven'in elinden kurtulabilmek adına. "Yazmıyorum rapor falan. Buradasın. Gitmiyorsun hiçbir yere. Bizimlesin, başkomiserim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
General FictionKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...