Yeni Türkü ~ Yedikule
"Hazır mısın güzelim?"
Aynada son kez kendime bakarken başımı sallıyorum. Siyah triko elbise ve geniş kesim şile bezi siyah bir gömleğin mahkeme günü için ideal bir seçim olduğunu düşünüyorum. Saçlarımı güzel bir topuz yapıp sabit kalmasını sağlıyorum, bakalım ne kadar kalacak böyle. "Hazırım canım, hiç çıkma."
Ayağıma şeffaf topuklu, şeffaf bantlı ayakkabılarımı giyiyorum ve derin bir nefes alıyorum. Dizlerimin altına kadar inen boyu, köprücük kemiklerimin altına kadar uzanan yakası ile, kesinlikle hazırım mahkemeye. Bilemiyorum. Diğerinde ne giymiştik? Telefonu kapatıp çantamın içine koyuyorum. Siyah bir tayt ve Kuzey'in geniş kazaklarından birini. Siyahtı. Üzerinde tarçın rengi minicik bir pota amblemi vardı. Erkut'un birkaç ay uzaklaştırmayla, Kuzey'in de uzun soluklu bir soruşturmayla sıyrıldığı berbat bir gündü. O gün için, yeterli bir kombindi. Ama bugün farklı. Bugün, Şahin Özdamar'ın, ki artık bir Özdamar değil, layığını bulacağı gün. Bugün, herkesin hak ettiği hayatının ilk günü.
Odadan çıkar çıkmaz az önce hazırladığım kahvemin sonunu içmek için mutfağa giriyorum ve bu esnada çalan korna ile Ali Kemal'in geldiğini anlıyorum. Çabuk çabuk bitirdiğim kahvenin bardağını tezgaha bırakıyorum ve merdivenlerden inerken avcumdaki ruju yediriyorum dudaklarıma. Kapıyı açtığımda Ali Kemal'in arabasına yaslanmış bir halde karşısında asla susmadan kendisine bir şeyler anlatan Bahar'ı dinlediğini görüyorum ve bu manzara, dudaklarımından küçük bir kıkırtı taşırıyor.
Sokak kapısını kapatıp gömleğin uçlarını bağlıyorum Bahar'ın öğrettiği gibi. Kapı kapandığı an Ali Kemal'in gözleri benimkileri buluyor. Adımlarım hız kesmeden yanlarına yöneliyor ve ben bu esnada Ali Kemal'i süzmeden edemiyorum. Bacaklarını saran siyah bir kot ve sanki sözleşmişiz gibi üzerimdekinin bir benzeri siyah bol kesim bir gömlek giymiş bugün. Kollarını kıvırmış dirseklerine kadar.
Bahçe kapısını araladığımda dikkatini Bahar'da tutmaya çalışsa da ben çoktan bana kaydığını anlıyorum. Muhtemelen Bahar da. Bahar'ı dinlerken bana uzattığı elini tutuyorum ve kolundaki siyah metal saate bile ayrıca düşmemin çok da akıl karı olmadığını düşünüyorum. Bahar ne anlatıyor bilmiyorum ama Ali Kemal net bir ifade ile başını iki yana sallayarak reddediyor bunu. "Beni bulaştırma amcamın kızı. Benim o puştla hesabım başka. Kılımı kıpırdatmam."
Mevzunun Alaz olduğunu, Bahar'ın yerinde tepinmesinden anlıyorum. "Çok pişman diyorum duymuyor musun?"
Ali Kemal elimi bırakmadan beni vücuduna yaslıyor ve saçlarımın arasından öpüp iki eliyle kulaklarımı kapatıyor. "Pişmanlığını sikerim onun Bahar." Gösterdiği çabaya rağmen duyuyorum ne dediğini. Az sonra ellerini çekiyor kulaklarımdan ve sırtımı göğsüne yaslayıp elini doluyor karnıma. "İlgilenmiyorum. Pişmanlıktan ölse dönüp bakmıyorum. Derdini ayrı, dermanını ayrı si- severim onun. Benden uzak Allah'a yakın."
Bahar, Ali Kemal'den umduğunu bulamayacağını anlamış olacak kaküllerini düzeltiyor ve yalvaran bakışlarını bana döndürüyor. "Bütün gece beynimi yedi Leyla. Gerçekten çok pişman." Arkasında kalan eve dönüp baktığında ben de onunla bakıyorum ama kapalı pencerelerden içeriyi göremiyorum elbette. "Valla kucağımda sızdı kaldı. Seni öyle üzdüğü için nefret ediyor kendinden."
Bahar'ın asılan yüzünü toparlamak için uzanıp çenesinin altına vuruyorum yavaşça. "Bahar çiçeğim, sen canını Alaz'ın derdiyle tasasıyla sıkmak yerine, kucağında uyuduğunu duyunca delirecek insanları nasıl sakinleştireceğine kafa patlat bence." Bahar boynunu büküp bana baktığında ağırlığımı verdiğim göğsünden doğruluyorum Ali Kemal'in. "Acelemiz var yavru kuşum. Sonra konuşalım. Mahkemeye yetişmemiz lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
General FictionKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...