Kaan Boşnak ~ Bırakma Kendini
Kuzey açtığı kapıdan anahtarı çekip aynı eliyle kapıyı duvara itiyor ve başıyla içeriyi gösteriyor. Kapı ile arasındaki küçük boşluktan içeriye girdiğimde daracık ve küçük bir holden tek basamakla aynı darlıkta ama biraz daha uzunca olan holün devamına ilerliyorum. Bakışlarım boş kerpiç duvarlarda dolaşıyor ve kapı yeri olan ama kapısı olmayan boşluktan içeriye uzatıyorum başımı. Mermer bir tezgah, tezgahın altına gerilen bir kumaş ve tezgahın üzerinde eski açık raflar, rafların üzerinde de renkli renkli emaye kaplar görüyorum ve yüzümü kaplayan gülümseme ile adımlarım direkt mutfağa giriyor.
Ben raflara uzanmaya çalışırken Kuzey ensemden yakalayıp kendine çekiyor. "Gözünün biri bir tarafa biri diğer tarafa bakıyor. İçeri geç biraz uzan. Çanak çömlek bakacak zaman değil!"
Kuzey'in elinden kurtulup bir tane emayeye ulaşıyorum. Koyu yeşil kapağı olan krem tencerenin üzerine özenle çizilmiş kırmızı laleler yüzümü daha da aydınlatıyor. "Ya ama şunun güzelliğine bakar mısın! Kimin evi burası? Soralım alalım bunu. Benim olsun ne olur!"
Kuzey yüzünü buruşturup tencereyi elimden alıyor ve hiç de nazik olmayan bir hareketle yerine bırakıyor. "Leyla. Geç içeriye. Doktorsun kızım sen." Astığım yüzüme asla aldanmadan iteliyor beni kapıya doğru. Omuz silktiğimi fark ettiğinde o omzuma bastırıyor elini. "Zararlı zararlı. Bunların içinde yemek yapmamak gerekiyor."
Bu söylediğine gözlerimi deviriyorum. "Ay bunu diyen de!" Kuzey'in omzumdaki elinin ittiği yere girdiğimde, yerde L şeklinde yerleştirilmiş büyük minderler olduğunu görüyorum ve odanın tam ortasındaki sobaya bakıp yeniden tam ağız gülümsüyorum. "Siz dağda bayırda yılan yumurtasıyla beslenmiyor musunuz ya?" Arkamdan gelen seslerden Kuzey'in homurdandığını anlıyorum ama önemsemeden elinden kurtulup yanmadığını bildiğim sobanın yanına ilerliyorum. "Akşamları soğuk oluyor mu hala?"
Kuzey kendini yerdeki minderlerden birine atıyor ve başını duvara, elinin tersini de alnına yaslayıp gözlerini kapatıyor. Bu halini görünce hemen telefonumu çıkarıp fotoğrafını çekiyorum. "Yeterince akşam Leyla. Uyuyacağız artık. Soğuk oluyor mu?"
Dudaklarımı büküp sobanın önünde eğiliyorum ve boş olmasına aldırmadan kuzinesini çekiyorum. "Yarın sana börek yapayım mı? Bak kuzineli sobamız var!"
Benim heyecanla kurduğum cümleye Kuzey elini alnından kaldırıp gözlerini devirerek cevap veriyor. "Bu köy romantizmine acayip kuruluyorum. Yak desem yakamazsın, hadi yaktım diyelim üç gün sonra ağlarsın kovasıydı külüydü uğraşmaktan ama geldiğimizden beri yok tencereydi yok sobaydı yüzümüze baktığın yok!" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp az önce çektiğim fotoğrafı Bahar'a yolluyorum ve tam o anda telefonum çalmaya başlıyor. "Günlerce geleyim geleyim der, gelince de uğraştığı şeylere bak arkadaş!"
Bu defa gülüşümü bastırma gereği duymadan bir kahkaha atıyorum ve Kuzey çatık kaşlarının düzeldiğini görmemi istemiyor gibi çeviriyor başını. Telefonu açtığımda ilk önce derin bir nefes alma sesi duyuyorum hemen ardından uyumuş da uyanmış gibi mahmur bir Ali Kemal sesi. "Çevirim içi görünce uygunsundur diye düşündüm."
Kuzey bütün hıysuzluğu ile pür dikkat beni izlerken ben Ali Kemal'in ses tonuna kayıtsız kalamıyorum ve birazdan bunun hesabını vermeyecekmişim gibi başımı omzuma yatırıyorum. "Beni aramak için bir sebebe ya da dayanağa ihtiyacın yok. Gerçekten uygun değilsem açamam zaten ama sen ara. İstediğin zaman ara."
Kuzey yüzünü buruşturup henüz çıkarmadığı ceketinin cebinden sigara tablasını çıkarıyor. "Rahat gidebildin mi?"
Gözlerimi Kuzey'in üzerinden ayırmadan başımı sallıyorum ama Ali Kemal'in bunu görmediğini sonradan idrak ediyorum. "Uçakta sıra beklemeyi sevmediğim malum mu oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
General FictionKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...