Sagopa Kajmer ~ Merhametine Dön
Aklımı avla, bir gafil kuş gibi mermiye değsin
Ama bu canımı sakla, başka bir can yok elimde avucumda
Şarkıya devam edecek gücü bulamadığımı hissettiğimde önümdeki sek rakıya uzanıyorum ve birkaç yudum arka arkaya alıp kuruyan boğazımı ıslatıyorum. Bugün 26 Mayıs 20222. Bugün, yaşadığımı hissettiğim o ilk anın altıncı yıl dönümü.
Benim cesaret edemediğimi sırtlayıp karşıma dikildiği, o minicik boyu ile omuzlarıma erişmeye çalıştığı, asla destek olmamama, bu siktiğim ellerimi kaldırıp da onu biraz bile desteklememe rağmen beni alt edip, dudaklarımda soluklanan, aldığım nefese anlam katan, minicik kaküllü bir kadının dudaklarında can bulmamın sene-i devriyesi.
2016 yılından bu yana, kalbimi İstanbul'un eski bir mahallesinde, neredeyse yüz yıllık eski bir evin bahçesinde bıraktığım, herkes yaza uzanan baharın son günlerini yaşarken benim ömrümün ilk baharını yaşadığım o günden bu yana, her 26 mayısta olduğu gibi, bu akşam da arayacak biliyorum. Bu akşam da, kendisi aramayacak. Leyla aratacak, biliyorum. Ve Leyla'nın telefonundan arayacak.
Ne düşünüyor bilmiyorum. Arasa açmayacağımı mı? Halbuki, kan kardeşimi bile ezip geçirecek tek gücün o minicik dudakları arasından çıkacak bir gel olduğunu nasıl görmüyor.
Birkaç yudum daha alıyorum önümde ısınmaya duran rakıdan ve ardından bir parça peynir atıyorum ağzıma. Gözlerim, karakoldaki boş odada dolaşıyor amaçsızca. Karanlığı kendime sevgili ettiğim günden beri, gözlerim bu boşluğu arıyor yana yana.
Ömrümün en güzel Bahar'ını kendime haram kıldığımdan beri, tek sevgilim de bu karanlıklar olduğundan, kuvvetle, vücudumdaki gücün sonuna kadar sarıyorum kollarımı alaca karanlığa. Onda deva buluyorum, yalnızlığıma da kimsesizliğime de.
Elim telefona uzanıyor. Bir tur döndürüyorum küçük sehpanın üzerinde ve bu esnada bir kez daha eşlik ediyorum şarkıya.
Var olan son gücümle yüzümü yüzüne çevirmeliyim
Seni derhal görmeliyim.
Gözlerimi sertçe yumup başımı geriye yatırıyorum ve boğazımı parçalayacak bir şekilde yutkunuyorum. Sanki sahiden parçalanıyor. Sanki, ben burada Bahar'ın birkaç dakika sesini duyacağım diye yeterince parçalanmamışım gibi boğazım da ayrı parçalanıyor.Ben arasam diyorum, Leyla'yı arasam. Ama Leyla'nın benden telefon beklediğimi biliyorum. Burayı ayarlamadan, ona istediği haberi veremeden arasam, sırf kendimi rahatlatmak için üstelik, bu sefer de Leyla'ya haksızlık yapmış olmayacak mıyım?
Hem aramıyorsa, vardır bir bildiği. Aramıyorsa, ya Leyla daha tava getirememiştir Bahar'ı. Ya da, ya dasını düşünecek kadar akıl sağlığım yerinde değil. Sertçe sıvazlıyorum yüzümü. Telefona bir kez daha uzandığım sırada, ömrümün baharı karanlık odama doluyor. Telefondan çıkan ışık, karanlığımı gölgeliyor ve ben en sadık sevgilime bile isteye dönüyorum sırtımı.
Asla beklemiyorum. Telefona uzanıp çağrıyı yanıtlamamla kulağıma bir hıçkırık sesi geliyor ilk önce.
Sonra onun sesi.
Onun, beynimin kıvrımlarında, en boktan çukurlarda, çatışmanın ortasında, dağlardan kulaklarıma yankılanan o tarifsiz sesi. "Afedersin, saymaya çalışıyorum birkaç dakikadır ama geçmiyor bir türlü. Mehmet olsaydı, korkuturdu. Öyle geçiyor." Dudaklarımı ısırıyorum. Konuşacak gücü bulamıyorum o an kendimde. Zaten Bahar çiçeğim sağolsun, konuşmak için kendisinden başka birine ihtiyaç duymuyor. "Ama geçmese de olur. Mehmet'in burada olmasını istemiyorum. Mehmet burada olmasın diye neler yaptım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
General FictionKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...