Üstümdeki tişörtün ensesinden tutup çıkarıyorum ve odanın kapısını açar açmaz fırlatıyorum gelişigüzel. Pantolonun kemerini çıkarıp tek hamlede pantolonu da sıyırıyorum üzerimden ve bunun verdiği acıdan öfkeyle soluyorum. "Elini siktiğimin puştu!"
Az önce yere fırlattığım kemeri alıp yaranın üst tarafından turnike yapıyorum ve yatağın üzerindeki çantanın içinden gazlı bez çıkarıp durmadan akan kana tampon yapıyorum. Tam o anda açılıyor kapı. "Lan sen ne şekil şükül hareketler yapıyorsun it! İnsan gibi gidip baktırsana revirde!"
Bir süre tuttuğum bezleri top yapıp yatağın üzerine fırlatıyorum. "Siktir git başımdan Güven! Bakarım ben başımın çaresine!"
Başka bir beze oksijenli su döküp yaraya basıyorum ve verdiği acıyla dişlerimi birbirine bastırıyorum. Güven gözlerini kapatıp başını çeviriyor yaraya bakmayı reddederek. "Aptal!"
Burnumdan verdiğim bir nefesle gülüyorum ve anlık acının dağılmasını bekliyorum. "Mikrop kapar. Oksijen şart!"
"Lan ne mikrobu ne! Aptal herif!" Güven eliyle yüzünü sıvazlarken göz ucuyla yaraya bakıyor. "Yarağı yemişsin ne mikrobu!" Bir parçaya daha tentürdiyot döküp yarayı temizliyorum ve geniş bir parça gazlı bezi birkaç kere katlayıp yaranın üzerine kapatıyorum. Dişimle tuttuğum bantı çekip uzunca bir parça koparıyorum ve bezi birkaç yerinden tutturuyorum. "Lan üstünü kapatıp geçeceğin bir yara değil bu sik mi tıkalı kulağında! Dikiş atılması lazım."
Ciddi anlamda kulağımın ırzına geçmeye başladığında sıkıntıyla buruşturuyorum yüzümü. "Telefonunu bırak, sonra da siktir git. Çekemeyeceğim seni daha fazla." Yatağın üstünde duran eşofmanı alıp giyiyorum ve hala sik gibi dikilen adama elimi uzatıp parmaklarımı açıp kapatıyorum. "Hadi oyalama. Sabah konuşuyordum, çağırttın. Sonra orospu çocukları yüzünden bütün gün dönüp arayamadım. Şimdi bir tane piç kurusu bir yerimi deşti diye bekletmeyeceğim daha fazla kızı. Gecenin bir körü oldu. Arayacağım dedim, bekliyordur."
Güven ağzının içinde söylene söylene cebindeki telefonu uzatıyor. "Söyleyeceğim seni Leyla'ya. O nasıl olsa atar o dikişi."
Dişlerimi birbirine bastırıp elimle şakaklarıma masaj yapıyorum. "Güven. Uza. Dünya yansa, dönüp bir kova su istemeyin bu gece benden. Hadi ağabey, al voltanı. Hadi!" Güven bir küfür daha edip odadan çıkıyor ve ben ortalığı toparlayıp acıyan bacağıma bir küfür savuruyorum. "Ulan kaküllü. Olduk olmadık anlarda geliyorsun aklıma, bacakla yırttık bu sefer de şükür."
Sınıra yakın bir köydeki Türkmen aşiretlerinden bir tanesinin ileri gelen bir üyesi ve kızının kaçırılması haberi üzerine, özel kuvvetlere destek için gittiğimiz İran'da, en fazla beş yaşındaki küçük kızı görmemle feleğimin şaşması bir olduğundan, bu darbe yanımıza kar kaldı. Ama çocuğu bir görseniz, benim dünyamın en güzel baharının beş yaşı dersiniz.
Aynı kaküller, aynı asi bakışlar.
Bahar. Benim dünyamın en güzel Bahar'ı.
Güven'in telefonundan açtığım bir şarkının ardından yatağa boylu boyunca uzanıyorum ve Doğubeyazıt'taki son gecemizin şerefine gönül rahatlığıyla arıyorum Leyla'yı. Karnımdaki kabuk bağlayan başka bir yara ile ilgilendiğimden fark edemiyorum açıldığını ve Mehmet'in sesini duyduğumda afallıyorum. "Ya inşallah o her kıvrımı aklında olan Leyladır, çünkü ben bu anın getirilerini izlemeyi tercih ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
General FictionKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...