Canbay & Wolker ~ Elbet Bir Gün
Odaya girdiğimde üzerimdeki kaşe ceketi çıkarıp koltuğun arkasına asıyorum. Neredeyse bir aydır hastanede olmamanın bedeli gibi bir pazartesinin ardından başımı koltuğun arkasına yaslıyorum. Ali Kemal beni öptü. Gözlerimi kapatıp elimi üzerimdeki cropun açıkta bıraktığı karnımda birleştiriyorum ve baş parmaklarımı birbirinin üstünden geçirerek oynuyorum.
Şu anda, böylesine uzun ve korkunç bir günün ardından düşünmem gereken tonlarca şey varken, kurşun kalemle kollarında büyük büyük yaralara sebep olan ve bunların geçici dövme olduğunu düşünen çocuk ya da her yağmurda soyunarak duş almak için kendini sokaklara atan çocuk gibi, ben ensemi yasladığım koltukta biraz daha yayılıp başka bir şey düşünüyorum. Diğer dört beş gündür yaptığım gibi. Ali Kemal beni öptü. Derin bir nefes alıp gözlerimi açtığımda yeni boyanan bembeyaz tavanla karşılaşıyorum. Yüzüme yayılası gelen bir gülümseme var ama bastırıyorum. Kendi içimde, kendime bile dürüst olamadığım günleri arkamda bıraksam da, ne Ali Kemal'in beni öptüğünü çıkarıyorum aklımdan, ne Ezgi'ye koyduğum ev atarını. Ama aynı günlerde içimde, beni yıllarca arayıp sormayan, öpmeden hemen önce de anmayacaksın o adamın adını diyen adamla da savaşıyorum.
Tüm bunları da tek başıma yapıyorum üstelik, çünkü Ali Kemal görevde.
Allah aşkına, alt tarafı çocuk şubede çalışıyor. Görevden el çektirilen her polisin muhakkak yolunun düştüğü şubede. Hani silahla en az haşır neşir olan, iş yükünü yalnızca çocukların oluşturduğu. Ama resmen göklerden gelen bir emir gibi, adam günlerdir eşek gibi çalışıyor! Çalışmadığı zamanlar kapımı tırmalasa da ona o kadar kıyamıyorum ki, eline iki üç lokma tutuşturup evine geri postalıyorum birkaç saat uyuyabilsin diye. Ve bu birkaç günde, birkaç defa görüşsek de, konuşmalarımız ben iyiyim sen nasılsından öteye geçmiyor çünkü ben böyleyim. Söz konusu Kuzey olduğunda da böyleyim. İlk önce onların canı. İlk önce iyi olsunlar, geri kalan her şey sonradan geliyor.
Babamdan kalan bir alışkanlık sanırım. Babam her göreve gittiğinde, ben de Feza da içimiz kumdan kale gibi olsa da dışımız her türlü top atışına dayanıklı Bizans surlarından farksız, ondan gelecek haberleri beklerdik. Her ne olursa olsun, ilk önce onun canını düşünürdük, muhtemelen babam da bizimkini.
Zaman geçse de, kaderin bu cilvesinden kurtulamadığımın ilk kanıtı Kuzey oldu. Birkaç gündür test ettiğim üzere son halka da Ali Kemal.
Açılan kapıyla başımı kaldırıp bakıyorum ve temizlik görevlisinin odaya girdiğini görüyorum. "Leyla Hanım, burada olduğunuzu bilmiyordum." Adamı elimle içeriye çağırıyorum. "Gel Mahsun ağabey. Hastam yok zaten." Mahsun ağabey içeriye girip odanın içinde bulunan küçük lavaboya yeni sıvı sabun bırakıyor. Birkaç paket peçete bırakıp çöpü değiştiriyor ve çıkarken başıyla selam veriyor. "İyi akşamlar hocam." Tam ona cevap vermek üzereyken hafif aralık olan kapı biraz daha açılıyor ve açtığım ağzım aynı anda kapanıyor. Ali Kemal, sanki bu mart bir tek beni zorluyormuş, sanki yerdeki kar henüz yeni kalkmamış gibi ince bir deri ceketle içeriye süzülüyor ve gözleri üzerimde dolaşıyor. "İyi akşamlar Mahsun ağabey." Mahsun ağabey beni duyuyor mu bilmiyorum ama Ali Kemal'i hızlıca süzüp odadan çıkıyor ve çıkarken de kapıyı kapatıyor. Adamı ilk defa görüyormuşum gibi tüm hareketlerini dikkatle izlemeye bir son verip bakışlarımı, birkaç saniyedir sessizce beni izleyen adama çeviriyorum. "Hoş geldin Ali Kemal."Göz altlarına oturan karanlık öyle belirgin ki kendi yorgunluğumu unutturuyor bana. Sağ elini cebinden çıkarıp bana doğru uzatıyor ve ben aldığım komuta asla direnmeden kalkıyorum oturduğum yerden. Küçük odada birbirimize attığımız birkaç adım sonrası Ali Kemal'in eli belimi buluyor ve sanki yuvası benim bel boşluğummuş gibi tam oturuyor oraya. Başını eğiyor bana doğru ve kulağımın arkasından başlayan yıldız tanelerimden ilkine uzunca bir öpücük bırakıyor. Dudakları tenimi bulduğu ilk an tutuğum nefesim, nefesini kendi ıslaklığına bırakmasıyla süzülüyor dudaklarımın arasından. "Nasıl hoş buldum." Bir öpücük daha bırakıyor bir altındaki yıldız tanesine. "Nasıl hoş buluyorum her defasında böyle." Dudakları ince bir hat gibi boynuma ulaştığında bir kez daha tutuyorum nefesimi. "Dönüp dönüp sana çıkarıyorum bütün yollarımı, böylesine hoş bulabilmek adına."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
Ficción GeneralKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...