Elimdeki iki kartpostala bakarken aslında çoktan kararımı vermiş bulunuyorum ama elbette ki son kararı Bahar ve Kuzey'e bıraktığımdan Ali Kemal'in dizimin üzerindeki elini tutuyorum. "Göktürk'teki daha iyi değil mi?"
Ali Kemal yoldaki bakışlarını çekmeden çenesini hareketlendiriyor hafifçe. "Bu Arnavutköy Bebek hattındakiker zaten olacak iş değil. Hem küçük, hem de anasının gözü gibi para istiyorlar. Devlet memuru bu adam, önünden geçerken destur çeker." Ona hak verdiğimden ve sahiden sadece lokasyon için istedikleri fahiş fiyatlara uyuz olduğumdan en kolay eklediğim mekanlar onlar olmuştu zaten. "Karşıdaki iyiydi aslında Beykoz'daki." Güzel bir düzlüğün etrafı büyük çam ağaçları ile çevrili mekan gerçek bir vaha aslında ama bahar yağmuru gerçeği ile burun buruna geldiğimiz taktirde anamız ağlayacağından orayı da elemek zorunda kalmıştık. "Ama hem uzak hem de ergonomik değil."
Parmaklarım tüy gibi dolaşıyor Ali Kemal'in elinin üstünde ve bu sinyal vererek arabayı park etmeye niyetlenen adamın bakışlarının bir anlık eline düşmesine sebep oluyor. "Bence Bahar da orada hemfikir olacak. Zaten kalmış şurada bir hafta. Daha iyisini arayıp bulacak zamanımız mı var!" Arabayı park ediyor diye elimi çekiyorum ama Ali Kemal sağ aynadaki gözünü bana çevirmekle yetiniyor, ne yaptığımı görmek istercesine. "Arabayı park ediyorsun diye."
Bir şey demeden işini bitirip el frenini çekince kemerini çıkarıyor ve oturduğu yerde bana dönüyor. Hareketlerim onunkileri takip ederken, Ali Kemal dizimdeki elinin baskısını artırıyor. "Ne oluyormuş arabayı park edince?"
Omuz silkip sol bacağımı kalçamın altına sıkıştırıyorum ve oturduğum yerde tamamen ona dönüyorum. "Dikkatin dağılmasın diye."
Ali Kemal başını öne eğip gülümsüyor ve yüzündeki gülümseme bozulmadan uzanıp kısacık öpüyor dudaklarımdan. "Sen yanımdayken dikkatimin sabit durduğu bir an hatırlamıyorum ki ben."
Yüzümün bu kadar yakınından konuşurken söyledikleri sisli bir şekilde ulaşıyor kulağıma ve Ali Kemal onu duyabilmek için verdiğim çabayı asla önemsemeden bir kez daha öpüyor dudaklarımdan, az öncekine göre daha uzunca bir süre. Beni sersemlemiş bir halde bırakıp hafifçe geri çekildiğinde yüzüme vuran nefesinden güldüğünü anlıyorum. Ben henüz gözlerimi açamadan bir de kapalı göz kapaklarım nasipleniyor dudaklarından. "Gece gelme ihtimalin?"
İçli bir nefes çekip çenesine yaslıyorum alnımı ve sırtıma dolanan kollarının beni kendisine çekmesine müsaade ediyorum. "Geçen akşam Kuzey evde olmadığı için sendeydim Ali Kemal. Beylik tabancası ile ilgili bir şeyler söylüyordun geçen gün."
Saçlarımın arasına karışan gülümseyen nefesi mırıl mırıl kucağına tırmanma isteği oluştursa da parmaklarımı gömleğine geçirip bu arzuma ket vuruyorum. "Çözeceğim ben bu işi." Enseme karışan parmakları beni çenesinden ayırdığında karşı koymadan kaldırıyorum başımı ve yemyeşil duran gözlerine kilitleniyorum. "Kimseye hesap vermeden yanımda soluklanacağın günler uzak değil."
Gözbebeklerim heyecanla kasılırken söylediği şeye odaklanmaya çalışıyorum ama Ali Kemal bu defa daha yoğun bir tutkuyla uzanıyor dudaklarıma. Diğer eli ile belimden desteklediğini hissettiğimde hafifçe doğruluyorum yerimden. Ali Kemal'in etki alanına girmek, onun yörüngesinde savrulmak öyle hesapsızca gelişen bir durum ki benim için, önünü ardını düşünecek vakit bile bulamıyorum çoğu zaman. Ve hep olduğu gibi, kendini ilk toparlayan yine Ali Kemal oluyor. "Gözünü seveyim aç şunu." Öyle söyleyince göğüs kafesimi zorlayan kalbimin bana normal birkaç nefes aldırmasına olanak sağlayacak kadar bir an için izin veriyorum kendime ve ancak o zaman fark ediyorum çalan telefonu. "Delirtecek beni yemin ederim. Engelleyeceğim her yerden, onu istiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
General FictionKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...