•Hiçbir zaman birisine ihtiyacım olduğunu düşünmemiştim. Bunu asıl sağlayan sahip olduklarımdı ama bu sahip olduklarım aslından sahip olamadıklarımdan geliyordu. Tek başıma ayakta kalmayı başarmışken bunu hayatımın geri kalanı boyunca da sürdürebileceğime inancım tamdı bir zamana kadar ama bir süre sonra her zelzele sonrasında çatlayan bir duvar gibi git gide çürüyen bir ruhum vardı. Aldığı her hasardan sonra biraz daha acılar içinde kıvranırken bir sonraki darbeye kadar ayakta kalabileceğimi inatla göstermeye çalışıyordum ama yanılgı geç gelirdi.
Tıp fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi olarak derslerden kafamı kaldıracak vaktim olmuyordu. Bu benim için iyi bir şeydi. En azından günün çoğunda oyalanarak düşüncelerden kendime bile yer bulamadığım bir hale gelmemi sağlayacak derslerim vardı.
Ders çalışmayı sevdiğimden olmasa da not tutma işinde derste bazen bir motora bağlanmış gibi notlar çıkardığım için benden not almak için her istediğimi yapacak kişiler de vardı. Ufak bir arkadaş çevremin yanı sıra hatırı sayılır bir tanınırlığım da vardı. Bundan ötürü YeonJu gibi birisi de peşime takılmıştı sonra şerefsiz gidip o ufak arkadaş grubumdan biri ile yatmıştı. Aman ne hoş! Hayatımda her şey mükemmelmiş gibi bir de arkadaş kazığı yemiştim.
Derslerim bittikten sonra dağınık bir şekilde tuttuğum notları düzenleyip tekrar bir üstünden geçmek için kütüphaneye gitmiştim. Bir ara lavaboya gitmek ve bir de biten kahvemi tazelemek için yerimden kalkmıştım ve geri döndüğümde de masamda sandalyemin karşısında başka bir beden oturuyordu.
Bu şeytani kuzenim Yui ile birlikte gördüğüm Lee Jeno'ydu.
Onu ikinci defa yakınımda görüyordum ve dışarıdan serseri bir hava çizdiği için burada olmasını garipsemiştim bir an. Dışarıdan beni de biri görse derslerle alakası olmayan, baba parası yiyen biri gibi göründüğümü düşünebilirdi ama kendi hayatını bir şekilde idame etmeye çalışan birisiydim. Pek ahlaki değerlere uymasa da.
Ayağımda topuklularım olsa da yerde kalın bir halı serili olduğu için ses çıkarmadan karşısına, eski yerime oturdum ve artık elimi yakmaya başlayan karton bardaktaki kahveyi de krem renkli masanın üstüne koydum. Benim sandalyeyi çekip oturmamla bakışları bana dönmüştü ve sonra tekrar önünde açık olan kitaba odaklanmıştı.
Nisan ayında olsak da bahar yağmurları sık sık yağdığı için havalar bu aralar serindi ve o da buna uygun bir şekilde ince siyah bir kazak giyinmişti. Dirsekleri masanın üstüne yaslıydı ve üstleri dövmeler ve yüzüklerle dolu kemikli, uzun parmaklara sahip eli, kitabın sayfasının kenarında geziniyordu her an çevirmeye hazır bir halde.
O sayfalara odaklıyken ben karşısında durmuş onu resmen hiç utanıp sıkılmadan izliyordum. Etrafa yaydığı ilginç bir enerjisi vardı. Bunu inkar etmeye bile gerek yoktu. Bu beyaz ve krem renkle döşeli havada eski kitapların ağır kokusunun süzüldüğü bu kütüphanede bir leke gibi duruyordu.
YOU ARE READING
Where The Shadow Ends
Fanfiction[Nesta] İlk defa bu dünyada gerçek bir arzum olmadığı için korkmuştum. Sonra o geldiğinde, göğüs kafesimin içindeki o terk edilmiş şehri baştan inşa etmeye başladı. Her bir köşesine kendinden bir parça yerleştirirken hiç düşünmedi, bir gün o gittiği...