☾ XXVIII

243 27 54
                                    

•

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yapılan her şeyin ödenmesi gereken bir bedeli vardı. İnsanlar hatalar yaptıkça onlardan bir ders çıkarıp bedeller ödeyerek yeni başlangıçlar kurardı. Her şey kusursuz bir düzen dahilinde baş gösterirdi ama bazen kurmuş olduğun düzenini yerle bir eden bazı anormallikler de olurdu.

Kendimi bildim bileli babamın gözetiminde yaşamış, onun sözünden çıkmayarak bir asker gibi eğitilmiştim. Bunun bana getirisi sert bir disiplinle birlikte kaybedilen bir çocukluk olmuştu. Tam olarak neyden hoşlanıp hoşlanmadığımı bile bilmiyordum. İlgi alanlarım neydi, bir hafta sonu boş günümde vaktimi en çok ne yaparak değerlendirirdim acaba, tüm bunlar olmadan önce hep bunu merak etmiştim. Bu yüzden kuzenim Yui'ye karşı bir kıskançlığım olmuştu içten içe. Onun her pazar sabahları tam ailesiyle oturabildiği sofralardan ziyade ben bir poligonun karşısında babam olmadan atış yapardım. Onu memnun etmekti tüm amacım. Takdirini kazanmak ve ona layık bir kız çocuğu olduğumu kanıtlamaktı. Belki o zaman saçlarımı sever, yüzüme güler ve bana Yui'nin sahip olduğu bez bebekler gibi oyuncaklardan alır sandım. Kendimi kandırdım.

Bazı şeylerin hayalini kurmak gerçekleşmesinden daha tatlı gelir.

Babamın asıl yüzünü gördükçe ona karşı olan umudum da yok oldu.

Çocukluğumun büyük bir bölümünü Park IlSung'un arenasında diğer çocuklarla birlikte çalışarak geçirmiştim. O dönemlerde kamp hayatı yaşar eve bile gidemezdim. Kabuslarım ise hiç peşimi bırakmazdı. Bir şeylerden korkup da adını bir türlü koyamamak artık gündüzleri gözlerim açık olsa dahi benimle soluklanırdı. Bilmiyordum o zamanlar tam olarak ne yaptığımı. Gittiğim terapilerle bunların düzeleceğini sanıyordum.

Bir döngü içinde var olan hayatımın kırılma noktasını arama çabam gün geçtikçe arttı. Lisenin ilk senesini evden uzakta bir yatılı okulda geçirdim. Babama ilk baş kaldırışımdı. Onun karşısında durarak kolayca elinde şekillendireceği bir oyun hamuru olmadığımı göstermekti tüm amacım. Biraz da ergenlik kaprisleri olsa gerek hiçbir denileni yapmama huyum da vardı. Bir gece yarısı iki kız tarafından kıstırılarak dövülmüş sabahını hastanede açmıştım gözlerimi. İstesem onlara saçımın tek teli bile bozulmadan engel olabilirdim. Tüm sene geçen sataşmalar ve laf atma çabalarını bir bir ağızlarına sokabilirdim. Buydu çünkü bana öğretilen.

Babamın hastane odasına gelerek senden utanıyorum demesinden sonra anlamıştım bunun da onun işi olduğunu. Çünkü hayatımın her noktasını yıkıp yeniden inşa edebileceği legolar gibi gören babam, yine yapmıştı yapacağını ve beni sınamak için o kızları da başıma musallat etmişti.

O andan sonra eve geri dönmüştüm. Sıkıcı geçen bir üç senenin ardından da tamamen kendi ayaklarım üzerinde durmaya karar vererek evi temelli terk etmiştim. Geri dönmem bir daha sanıyordum ama babam yine bildiğini okuyarak bir kaçak hayatı sürerken şimdi onun ardında bıraktığı yıkımın kalıntılarıyla uğraşıyordum.

Where The Shadow EndsWhere stories live. Discover now