Ölüm düşüncesi çok uzak gelirdi. Daha önümüzde yaşayacağımız çok uzun yıllar var derken buna yürekten inanırdık. Genç birisinin gözlerindeki parıltıya aldanıp yaşlılığında da böyle olmasını umardık ama ölüm, bize ne kadar yakınımızda olduğunu hatırlatmak için sürekli birilerini yanına çekmeye devam ederdi. Önce çok uzaktan birisini alırdı. Tanımazdık doğru düzgün, adı neydi hatırlamazdık bile. Sonra sınırlarını daraltmaya başlar, bir soluk kadar yakınında olduğunu göstermek için tanıdığın, bildiğin birisini alırdı en sonunda.
Bu döngü sıra sana gelinceye kadar devam ederdi.
Son soluğunu da vermeden önce insanın ne kadar yalnız doğduğunu ve ne kadar yalnız ölebileceğini gösterirdi bir kez daha.
Saatler gece yarısını çoktan geçmişti. Chenle bana olanların ayrıntısını anlatırken dışarıdaki ağacın altında duruyorduk. Kollarımı kendime sararak bedenimi ele geçiren ürpertiyi savuşturmaya çalıştım ama o görüntüler uzun bir süre daha gözlerimi her kapattığımda beni ziyaret edecekti.
Shotaro ölmüştü.
Babam onu da öldürmüş ve gerisinde bıraktığında emindim ki bir an bile suçluluk nedir düşünmemişti.
Bunu aklımdan geçirirken bile mide bulantısı boğazıma dayanıyordu.
Bizimle iş birliği yapmaya yanaştığı zamanda ona inanmamızı beklemişti. Akademi'de tutulan çocuklarından birisi olan Na JiAn'ı almamıza yardım edeceğinin sözünü vermişti ama hemen ardından bize ihanet etmeyi başarmıştı. Üstelik belki de burada en suçsuz olan kişinin hayatını çalarak yapmıştı bunu.
Onu hafife aldığımı kanıtlamıştı bize. Birkaç iple onu burada tutamayacağımızı göstermiş, ilk fırsatta gürültü çıkararak Shotaro'yu içeri çekmiş ve ardından ona saldırmıştı. Chenle çıkan sesler üzerine odaya girdiğinde elindeki metal parçasıyla ona da saldırmıştı ama bir şey ona engel olmuştu. Chenle'nun hala hayatta olmasına mutlu olsam da bu bile bana bencil düşüncelerin arkasına sığındığımı hissettiriyordu.
Derin bir nefes almak için kafamı kaldırdığımda onu gördüm.
Ay tepemizde gezintisini sürdürüyor, yıldızlar yerini bir diğerine bırakıyordu ve o da çatının kenarında tehlikeli olmasına rağmen oturuyordu.
Bu görüntü bir an o kadar üzücü göründü ki gözüme, oturup saatlerce ağlayabilirdim.
Jeno, arkadaşının cansız bedeninin kaldırılmasına yardım edememişti. Onun ne kadar güçlü olduğunu söylesem de şimdi bu fiziksel bir güçten ziyade gücün ruhsal olabileceğini de gösteriyordu. Onun da perişan bir halde olduğunu biliyordum.
"Onu yalnız bırakma." Dedi Chenle elini destek olmak ister gibi omzuma koyarak sıkarken. Bakışlarım onun yeni yeni geçmeye başlayan yaralarla dolu yüzüne döndü. Jeno'yu şu an benden başka kimse daha iyi anlayamazdı.
Yavaş adımlarla dışarıdaki yangın merdivenlerinden yararlanarak yukarı çıktığımda aşağı doğru eğimli olan çatının ucuna doğru yürümeye başladım. Geldiğimi anlasa bile dönüp bakmadı. Arkadan geniş sırtına bakarken çökmüş ve yorgun olduğunu anladım. İçini merak ettim. İmkanım olsaydı onu bu acıdan kurtarırdım.
Ses çıkarmadan gidip yanına oturduğumda bacaklarımı onun gibi aşağı sarkıttım. Elimi usulca yanımızda duran elinin üstüne götürdüm ve buz gibi olmuş tenini parmaklarımla sardım. Derin bir nefes bıraktı. Kafasını kaldırdığında adem elması açığa çıktı. Yutkunurken ne kadar zorlandığına gözlerimle şahit oldum.
"Buna şu ana kadar alışmış olmam gerekirdi." Diye mırıldandığında sesi boğuk çıkıyordu. "Ama her defasında daha da zorlaşıyor."
İkimizin de en büyük meraklarından birisiydi belki de bu kadar kısa ömrümüzde daha ne kadar kayıp vereceğimiz. Onu anlıyordum ve ilk defa birisini bu kadar derinden anlamak yaralamıştı. Hangi sözü söylersem söyleyeyim tesellisi olmayan bir durumdu.

YOU ARE READING
Where The Shadow Ends
Fanfic[Nesta] İlk defa bu dünyada gerçek bir arzum olmadığı için korkmuştum. Sonra o geldiğinde, göğüs kafesimin içindeki o terk edilmiş şehri baştan inşa etmeye başladı. Her bir köşesine kendinden bir parça yerleştirirken hiç düşünmedi, bir gün o gittiği...