☾ XLVIII

168 21 6
                                    

Tanrı, kaderlerimizi yazarken yarattığı bu kaderin bizim kaldırıp kaldıramayacağıma göre değiştiğinden bahsederler. Buna göredir belki de var denilen bir sonraki hayatımızda oluşacak yeni kaderimiz. Her defasında yaşadığımız bu ıstırap dolu dünyadan bir an önce kurtulmayı dilerken bir sonraki yaşamımda beni neyin bekleyeceğini bilememek asıl korkutuyordu. Ne kadar iyi bir insan olursan bir o kadar iyi bir halde dünyaya tekrar gelirdik ama iyilik yapmaya çalıştıkça kötülükle çevrili bu hayattan sağ kurtulabilmek için günahları kendime kalkan kılıyordum.

Ne kadar dua etsem de boşunaydı biliyordum. Bana değil bu hayatta, bir sonraki hayatta da mutluluk yoktu.

Neye şaşırmam gerektiğini bile şaşırmış durumdaydım. Ne tepki versem anlamsız ve boş geliyordu. Daha fazlası olmaz, en uç sınırı işte buydu dedikçe daha fazlasıyla çıka gelebiliyorlardı.

Dakikalardır kafamda süregelen düşünce karmaşasından bir sonuca varmaya çalışıyordum. Koltuğa oturmuş, herkes de bir sessizliğin altına gömülmüşken bu yaşanılanların bir tek benim kabusum olabileceğini umut ediyordum ama odağını kaybetmiş gözlerimle birleşen onikslere her rastladığımda, eğer bu da gerçek değilse bu hayatta yaşamaya değer hiçbir şeyimin olmayacağının kanısına varıyordum.

Yanında olan birisi olduğu sürece acılara göğüs germek biraz daha kolay gelebilirdi. Bu da onun kanıtıydı.

"Size güvenebilmem için sebebe ihtiyacım var." Diye mırıldandım dakikalar sonra.

Jeno karşı tarafta oturmuştu. Sırtını geriye yaslamış, sanki bir haber almayı bekliyor gibi telefonunu uzun ince parmakları arasında çevirirken, simsiyah bakışlarının hedefinde bir tek ben vardım. Kaşlarının arasında ufak bir oyuk belirmişti. Bu da kaşının kenarında bulunan piercing ile süslediği dikiş izinin biraz daha belirginleşip, gölgelerle dolmasına sebep oluyordu.

Kiraz rengi, dolgun dudaklarını birbirine sıkıca bastırmıştı. Bir şeyler çiğniyor gibi görünüyordu ama dilini ısırdığını anlayabiliyordum gevşeyip gerilen çenesinden. Sanki tüm yaşanılanları reddederek hemen şu kapıdan çıkıp gitmemi ve sürdürdüğüm o pembe dünyaya geri dönmemi bekliyordu.

Bunları daha fazla kaldıramayacağımı, yapabileceğim en büyük suçun bir yer altı mekanında kaçak doktorluk olması gibi.

İmkanı olsaydı eğer beni bu hayattan uzaklaştırırdı, bunu görebiliyordum onikslerinde gezinen gölgelerde.

"Bu işler karşılıklıdır." Dedi Renjun burnundan güler gibi bir nefes bıraktı. Mullet tarzı saçlarından parmaklarını geçirdiğinde kot gömleğinin kollarını dirseklerine kadar katlamaya başladı sıradan bir hareketle. "Bu mekanda bize silah çekmiş birisinin hala nefes almasına izin verdiğimize dua et."

Bunu demesi ile Jeno'nun dudaklarında serseri bir gülüş belirdi. Sessizce kafasını önüne eğdiğinde gözlerini ağırca kapatıp açtığını elmacık kemiklerine doğru düşen kirpiklerinin gölgesinden anladım. Bu tavrı anlık nefesimin kesilmesine sebep olsa da ifademi sabit tutmaya devam ettim.

Ben burada olduğum sürece buna izin vermem, der gibi bir ima sezmiştim ama akıl ve kalp sağlığımı burada koruyabilmem için üstüne çok kafa patlatmamaya karar verdim.

Renjun onun ne demek istediğini hareketlerinden bile anlayarak yandan sinir bozucu bir bakış attı. "En azından burada hala mantıklı düşünen birileri var."

Onun yorumuna karşılık irite olmuş gibi baktım ama cevabı Yangyang'tan geldi. "Elbette güven her şeydir." Dedi inanılmaz sinir bozucu bir rahatlığı vardı. Koltuklardan birisine bacak bacak üstüne atmış otururken sigarasını tüttürüyordu. Dünya yansa umurumda olmaz, tavırlarına karşılık gözlerimi devirmek istiyordum. "Bizim işimizde de güven her şeyden önce gelir. Anlıyorum seni ama birbirimize ne kadar güvenmemiz gerektiğini bize zaman gösterecek."

Where The Shadow EndsWhere stories live. Discover now