Korkunun ne demek olduğunu bilmeden doğardık. Yeterince normal bir hayatım olsaydı ölüm denilen olgunun üstümde bıraktığı etki bir o kadar farklı olurdu. Belki hayatımda olan birisinin ölümüyle bu kadar erken tanışmasaydım ya da kendimden daha çok sevdiğim birisinin ölümün düşüncesi bile uykularımı kaçıracak bir boyutta olmasaydı, her şeye daha farklı gözlerle bakabilirdim.
Ölen bir kişisinin ardından tutulan yasın hiç dinmediğini bilmez, yaşlanarak mutlu bir hayat yaşadıktan sonra ölmenin de ne demek olduğunun hayali bu kadar imkansız hissettirmezdi.
"Neden hiçbir aramama geri dönmedin?" diye sordu Jeno ben arabadan inerken beni katı bir suratla karşılaşmıştı. "Sana bir şey oldu diye endişelendim."
Suçlu olduğumu kabullenir bir halde dudaklarımı birbirine bastırarak ona döndüm. Garajda araba içeri girdiğinde sesi duyup çıkmış olmalıydı. Mezarlıktan sonra Yoona'nın ailesinin yanına gideceğimi söyleyerek gitmiştim. Bununla yalnız başa çıkmak istediğimi söylediğimde saygıyla karşılayarak gitmeme izin vermişti ama ben oraya gidememiştim. Kapılarını çalacak kadar yakına gitmiş olsam da bir türlü çalamamıştım, kızlarını bırakıp giden bir ailenin kapısını. Bu yüzden ani bir öfke patlaması ile Yui'nin yanına gitmiş ama onunla da işimi göremeden geri dönmüştüm.
Jeno sırtını duvara yaslamış, kollarını göğsünde bağlamış bir halde ona yaklaşmamı izledi. Diğerleri içeride olmalıydı ve bu aralar doğru düzgün yalnız kalıp konuşacak fırsatımız olmamıştı. Yui'nin bana anlattıklarını ona da anlatmadan önce ona bir özür borçluydum.
"Haklısın." Diye mırıldandım suçumu kabul ederek ama Jeno'nun kaşları yukarı doğru kalkarken alnında birkaç çizgi oluştu. Dağınık saçlarını geriye yatırdıktan sonra sırtını doğrulatarak bana doğru bir adım attı. "Bu kadar mı söyleyeceğin? Oraya gitmediğini biliyorum, Arina." Dedi benim her adımımdan haberdar olduğunu bir kez daha göstermekten geri kaçmazken. "Yui'yle ne konuştun?"
Derin bir nefes alarak elimle bozulmuş kaküllerimi düzelttim. Bu konuşmadan önce kendime kazandırmak istediğim zamandan ötürü bir hareketti. Jeno da ne yapmak istediğimi anlayarak benim konuşmaya hazır olmamı bekledi. "Onu babasının karşısında bir koz olarak kullanmak istedim." Diye itiraf ettim. Gözlerimi ağırca kapatıp tekrar açarken bakışlarım onun sakin yüz hatlarında oyalandı. Birkaç gündür uykusuz geçirdiğim günlerden ötürü gözlerimin arkasından bir ağrı kıymık gibi batıyordu. "Babam bir şey anlattı mı?"
Parmaklarını gözlerine bastırdı. Bu hareketi yaptığında yorgunluğu daha da ortaya çıkmıştı. Kaç gündür o da uykusuz dolaşıyordu etrafta. Feci bir baş ağrısı çektiğini ve bunu ağrı kesicilerin bile geçirmediğini biliyordum. Kaldığımız odada masanın üstündeki yarısı boşaltılmış kutudan bunu anlıyordum.
"Konuşmamakta ısrarcı hala. Shotaro yanında şimdilik. Chenle diğer odada dinleniyor."
"Jaemin?"
Gözlerime baktı. "Uzun zamandır ortada yoktu. Nyx'e ve diğer mekanlara da uğraması gerekiyor. Hong InKuk'un saatlerce vaktini nerede harcadığını sorgulamaması gerek."
Anladığımı belli eder gibi kafamı salladığımda, "Yui'den bir şey çıktı mı?" diye sordu.
Yui'nin anlattıklarını Jeno'ya da anlattığımda bir süre aramızda kulak tırmalayıcı bir sessizlik geçti. Ne diyeceğini merak ederek ona dikkatle baktım ama o konuşmaya başlamadan önce elimi tutarak beni çevirdi ve adımlarımızı az önce indiğim kendi arabama çevirdi. "Nereye?" diye sordum benim için yolcu kapısını açarak içeri girmeme sebep olduğunda daha yeni ne yaptığını fark etmiş gibi ona şaşkın bir şekilde bakıyordum.
YOU ARE READING
Where The Shadow Ends
Fanfic[Nesta] İlk defa bu dünyada gerçek bir arzum olmadığı için korkmuştum. Sonra o geldiğinde, göğüs kafesimin içindeki o terk edilmiş şehri baştan inşa etmeye başladı. Her bir köşesine kendinden bir parça yerleştirirken hiç düşünmedi, bir gün o gittiği...