☾ XLIX

144 22 11
                                    

Gücünün kalmadığı anlarda dışarıdan gelen bir etkenle yaşamaya devam ederdin. Dizlerin titrediğinde, bir mayın tarlasının içinde dikkatle yürümek zorunda kaldığında, sırtında biriken yükleri taşıyamayacak hale geldiğinde seni daha da ileri iten o güç olurdu. İçinde sönmüş olan bir şeyler tekrar canlılık kazanırdı. Bu gücü en çok inançların ve geleceğe dair olan umutların diri tutardı. Her şey bitti dediğinde ise aslında her şey daha yeni başlıyordur.

Jaemin ailesiz büyümüş, çocukken tek aile bildiği kişi, her şeyi, kız kardeşi ise bu acımasız dünyanın masum kurbanlarından birisi olmuştu. Anlayabiliyordum, yaşadıklarını; görebiliyordum da içinde biriken o acıların yığınını. Her şeyde kendini suçladığını tek bir bakışına sığdırmıştı. Gülse de içten içe bir yas içinde olduğunu biliyordum. Hong InKuk'un kız kardeşini de alması için ısrar etmeseydi bu yaşanılanların hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini düşünüyor olmalıydı. Bu yüzden de kendisini suçluyordu.

Belki de kardeşinin ruhunun, ona yapılanları açığa çıkarırsa bir tek huzura kavuşturacağını düşünüyordu.

Ve en dayanılmaz olanı ise ben, ona bu konuda yardım ediyor olsam da bu hale gelmelerine sebep olan asıl şey annemin geliştirmiş olduğu bu yeni formüllerdi.

Benim suçum yoktu, benden bağımsız gelişmiş bu olaylar için kendimi suçlayıp vicdan azabı çektirecek de değildim ama düşünmeden edemiyordum da. Annemin evin bodrumuna saatlerce kapanarak çalıştığı zamanları hayal meyal hatırlıyordum. Bodrum ölümünün ardından tamamen boşaltılıp kapatılmıştı. Babam henüz ortadan kaybolmadan önce eve uğradığım vakit dolaşma fırsatım olmuştu. Çocukluğumun geçtiği evin her bir noktasını çok iyi bilirdim, bu yüzden bodrumun eski halini ve şu anki halini de çok iyi biliyordum. Babam eski ev eşyalarını attığı bir depo haline getirmişti orayı. Annemden geriye hiçbir şeyin kalmamasından ısrarcıydı.

Ondan geriye kalan tek tük çok önemli eşyalar vardı. Kırmızı Mustang, bir fotoğraf karesi, plakları ve herkes için önemli olan formülleri elbette ki. Onu da babam yanında götürmüştü.

Jaemin'e verdiğim haber üzerine bir süre içeri zifiri bir sessizlik ile dolmuş, nefes almayı bile bırakacak hale gelmiştik. Jaemin her zaman Jeno'nun kardeşinin başına gelenleri bildiğini düşünüyordu ve onunla yaptığımız son konuşmada da Na JiAn'ın da Cemiyet'in kurbanlarından birisi olduğu gerçeği ile acı verici bir şekilde yüzleşmiştim.

Jeno ne kadar gerçekleri saklamakta iyi olursa olsun ona bunu söylemek zorundaydı. Bunun için bana öfkelenebilirdi ama ondan önce ben bu yola Jaemin ile adımlamıştım. Ona güvenemeyeceğimi söylüyordu ama benim niyetim zaten kimseye güvenmek değildi.

Bana en büyük ihaneti en başta ailem yapmıştı.

"İçimden bir ses bundan Jeno'nun haberi olmadığını söylüyor." Dedi Yoona sessizliği dağıtan ilk kişi olarak.

Jaemin elinde sıkı sıkıya tuttuğu kaset ile koltuklardan birisine adeta çökmüştü. Onu sonra, yalnızken izleyecekti ki benim de kendi kasetimi izlemem gerekiyordu. Cesaret gerektiren bir olaydı. Unutmadan önce her şeyi anlatmıştım ve Kang ChangHwan öğreneceği her şeyi öğrendikten sonra da her nasıl yapmışsa su terapisi dediği bir teknik ile hafızamı silmişti. Tabii birileri hafızamı geri kazanmamı istemiyordu. Orada gördüklerim, yaşanılanlar, karşılaştığım yüzler, kendi açıklarını ortaya çıkaracak türden şeylerdi.

"Hep o mu sürpriz yapacak?" dedim umursamaz bir sesle omuz silkerek.

"Bunu öğrendiğinde yanında olsam iyi olur." Dedi Yoona kaygı dolu bir tonla. Kaşlarını kaldırdığında alnında ufak kırışıklıklar oluştu. "Seni tek sanıp üstüne gelir şimdi."

Where The Shadow EndsWhere stories live. Discover now