İyileştiremediğin yaralar ile yola devam edemezsin. Görmezden geldikçe kaybettiğin bir tek damarlarındaki kan olmazdı. Savaşamazsın, kazanamayacağını bile bile zırhına kuşanmak bir intihardır. İnkar ettikçe kaçmaya devam edersin ama bazen de inkarların bir kapandan daha fazlası değildir.
Her şey Jeno'nun sözüne ettiği şekilde gerçekleşiyordu. Oradan ayrıldıktan bir saat sonra Chenle benim için bir görev olduğunun haberini vermişti. Bu yüzden Kırmızı Club'a Park IlSung ile görüşmeye gitmem gerekmişti. Ne yapacağımın detaylarını o bana anlatacaktı.
Her ne kadar Jeno ile dışarıda sıklıkla birlikte görülsek de bu hali hazırda onunla bir ilişkim olduğu dedikodularını daha da harlamıştı. Bunun hakkında bir kez uyarı almıştım ve bir daha alacak gibiydim. Park IlSung'un Jeno'dan pek hoşlandığı söylenemezdi. Her adı geçtiğinde yüzünde iğrenir bir ifade oluyordu. Bu da ben de merak uyandırıyordu. Park IlSung eskiden Jeno ile karşılaşmış olabilir miydi Akademi'de?
"Artık bunu söylemekten dilimde tüy bitti ama insanları çıldırtmak konusunda üstüne kimseyi tanımıyorum." Diye mırıldandı beni girişte karşılayan Chenle. "Dakikliğin bir tek söz konusu Park IlSung olduğunda sekteye uğruyor."
Yorumuna karşılık ufak bir gülüş attım. Yan yana içeri girdiğimizde gözlerim kısa bir an bar kısmına doğru değmişti. Aptalca bir düşünceydi ama onu bir daha bu kadar kolay bir şekilde görmeyeceğimi biliyordum.
"Ne o?" diye mırıldandım kaküllerime elimle şekil verirken. Jeno çok mükemmel kesmemiş olsa da eskiye göre gayet iş görür haldeydi. En azından sürekli gözlerimin içine girip acıtmıyorlardı. "Benim yüzümden senin mi kulağın çekiliyor?" Düşünceli bir sesle devam ettim. "Neydi adı... kızım sana söylüyorum gelinim sen anla."
Chenle yüzünü hayatında duyduğu en iğrenç şeyi duymuş gibi ekşittiğinde onun bu haline sesli bir şekilde güldüm. "Nereden buluyorsun bu sözleri?" Alnına düşen saçları dağıttı hafifçe parmak uçlarıyla. "İnsanları çıldırtmadığın zamanlarda atasözleri ve deyimler kitabı mı yanında taşıyorsun?"
"Her konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum." Dedim dudak bükerek. "Suç mu?"
Tek kaşı kalktı kafasını oynatırken. "Orasını bilmem ama bu suçlu profilinden bir an önce kurtulmalısın." Diye bir öneride bulundu. Daha sormama gerek kalmadan aklımdakileri cevapladı. "En azından bu gecelik."
"Beni yine kendi maşası olarak kullanacak." Dedim ağır ağır kafamı sallarken. "Anlaşıldı."
Gözleri kısılırken şüpheli bir tavırla yüzümün hatlarını inceledi. "Şu takıldığın arkadaşların sana haberleri önceden uçurmuşlar anlaşılan." Arkadaş kısmını tükürürcesine söylemişti. Hafifçe koluna vurdum. "Hey," dedim bozulmuş suratına bakıp gülerken. "Herkes bir yana sen bir yana Chenle. Unuttun mu kader ortağıyız biz."
Dalga geçmeme daha da surat astığında onu sinir etmemem gerektiğini kendime hatırlattım. İfademi daha ciddi bir boyuta getirirken bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı hemen. "Ne?" dedi sorgularcasına gözlerini kıstığında.
"Bir şey isteyeceğim senden." Dedim adımlarımı durdurup ona dönerek. "Bunu sadece senden isteyebilirim."
"Ah," dedi iç çeker bir sesle elini saçlarından geçirdi. "Yine ne boklar çeviriyorsun inan hiç merak etmiyorum ama gönder gelsin."
Beni geri çevirmeyeceğini bildiğim için hiçbir şüphem yoktu. Gülümsedim. "Jung RyuMin." Dedim adı damağında iğrenç bir tat bırakmış gibi yüzümü ekşittim. "Hong InKuk'un manevi kızıymış. Buraya daha önce gelmişti. Onun hakkında bana eline geçen her bilgiyi getirebilir misin?"
YOU ARE READING
Where The Shadow Ends
Fanfiction[Nesta] İlk defa bu dünyada gerçek bir arzum olmadığı için korkmuştum. Sonra o geldiğinde, göğüs kafesimin içindeki o terk edilmiş şehri baştan inşa etmeye başladı. Her bir köşesine kendinden bir parça yerleştirirken hiç düşünmedi, bir gün o gittiği...