•
Yüzüne yerleştirdiğin her gülümseme gerçek değildi. Gülerdik, yaşardık ve sonunda ölürdük. Yaşam ile ölüm arasında gidip geldiğimiz bu sarsıntılı yolculuk beklenmedik dostların kayıpları ile dolardı. Sana bir ömür gibi gelen acıları sahiplenir göğsünün içindeki boşluk, savaşını verdiğimiz yaşamın da aslında her şeyi çalabildiğini görürdük en sonunda.
YeonJu öleli bir hafta olmuştu.
Aynı zamanda babamın bir korkak gibi saklanmaya devam etmesine rağmen hala karşıma çıkabilmesinin üzerinden de bir o kadar geçmişti.
Bu bir hafta boyunca kelimenin tam anlamıyla ot gibi yaşamıştım. Jeno, dokunulsam kırılıp yok olacak bir nesneymişim gibi bana yaklaşırken artık sabır kotasının dolduğunun sinyallerini alabiliyordum ama ağzımı açıp da tek kelime etmediğim sürece de bana zaman tanıyarak kendime gelmemi beklemişti. Soruları vardı, merak ettikleri; aynı zamanda benim de.
Kang ManHo'nun oğlunun ölümü ortamda aç piranaları harekete geçirmişti. Zaten hastalıklı yaşlı bir adamı nasıl ortadan kaldıracaklarının planlarını yaparlarken, intikam hırsıyla yanıp tutuşacak bir oğlun da kaybıyla onlara gün doğmuştu. Amcam ise biricik ortağının yasına destek veriyordu kendi köşesinde. Ona herkesin gözleri önünde açıkça cephe alışımın üzerinden pek geçmemişti. Herkes sanki bunun olmasını bekliyordu ki ben de öyle. Nasıl amcamın suratına sahteliğini vurabilirim diye beklemekten sıkılmıştım. Eğer bir oyun oynamak istiyorsa bundan sonra bana karşı kartlarını açık oynaması gerekecekti.
"Sonunda yataktan çıkmayı başarmışsın." diye konuştu Jeno ellerinde iki kupayla içeri girdiğinde. Kokusundan kahve olduğunu anlamıştım. "Ne yapıyorsun?"
Bu süre zarfında gidecek bir yerim olmadığı için- çünkü kendimi açık hedef haline getirmiştim amcama karşı gelerek- Jeno onunla birlikte kalabileceğimi söylemişti. Bu benim için pek bir şey fark ettirmese de kabul etmiştim ve bir haftayı onun dairesinde pinekleyerek geçirmiştim.
Bazı geceler uykularımdan sıçrayarak uyandığımda tek hatırladığım YeonJu'nun kanla kaplı haliydi. Bana önemli bilgiler vermeyi teklif etmişti. Dahası anneme tam olarak ne olduğunu bile bildiğini ima etmişti ama telaşlı ve gergin halleri ona dair hatırladığım son şeylerdendi. Tehdit altında olduğunu biliyordu ama ben zamanında harekete geçememiştim.
Şimdi onunla ilgili her düşünmeye kalktığımda şakaklarıma keskin bir ağrı çöküyordu. Onu tanımadığımı, nelerden hoşlanıp hoşlanmadığını bile bilmiyordum. Bir amaca hizmet ediyordu. Amcam ve kendi babasının oyunlarına kurban giden birisiydi o da.
"Öyle bir şeyler oldu ne yazık ki." Diye mırıldandım kısık bir sesle. Bu süre içinde konuşmayı pek tercih etmediğim için kelime haznemde ciddi bir azalma olduğuna dair endişeliydim ama konu Jeno olduğunda, dilimin bağları hemen laf atmak için çözülüyordu. Bizim de anlaşma şeklimiz buydu işte.
YOU ARE READING
Where The Shadow Ends
Fanfiction[Nesta] İlk defa bu dünyada gerçek bir arzum olmadığı için korkmuştum. Sonra o geldiğinde, göğüs kafesimin içindeki o terk edilmiş şehri baştan inşa etmeye başladı. Her bir köşesine kendinden bir parça yerleştirirken hiç düşünmedi, bir gün o gittiği...