☾ LII

176 21 89
                                    

Bazı geceler uyuyamadığımda kendi kendime bir gün nasıl öleceğimin hayalini kurardım. O zamanlar gündüzleri liseye giden inek bir öğrenci, geceleri ise birisinin emrinde çalışan bir suikastçıydım. Benim gibi birçok kişinin kanında yüzen birisi muhakkak dünya üzerindeki en büyük acı ile yüzleşerek ölmeye mahkum olurdu. Hayal gücümü ne kadar zorlarsam zorlayayım hak ettiğim, vicdanımı biraz olsun susturan o en acılı ölümü düşünemezdim.

Defalarca kez ölümle burun buruna gelmiş olsam da şu an göğsümde sıkışan kalbim sanki son defa atıyor gibi telaşlı ve bir o kadar da yorgundu.

Ona güvendiğimi söylemiştim. Beni bir daha yarı yılda bırakmayacağını söyleyen Jeno'ya kendi canım için güvenmeyi seçmiştim. Bunu sözün gelişi mi söylemiştim yoksa yüreğimden kopan hakikatimi mi dilime sürmüştüm emin olamıyordum. Karşımda kurulu duran silaha rağmen her geçen saniyede biraz daha ölüme yaklaşırken gözümü yoldan ayıramıyordum.

Ona güveniyor muydum? Yoksa bu onun biraz daha vicdan azabı çekmemesi için uydurduğum anlık bir yalan mıydı?

Karşımda duran projeksiyonda hala Dain'i görebiliyordum. Yanımızda kimse kalmamış, muhtemelen göremediğim başka köşelere yerleştirdikleri kameralar ile ecel terleri dökmemizi izliyorlardı keyifle.

Kendim burada elim kolum bağlı dururken aklımın bir köşesinde ve yüreğimin büyük bir kısmında geçen hisler, ne olursa olsun bu genç kızın kurtulması yönündeydi.

Bir gün mutlu olabileceğime hiç inancım olmamıştı, kurtuldum dedikçe bu bataklığa biraz daha batmış, sevdiğim herkesin kaybıyla sınanmaya devam ediyordum. Elimde ne vardı peki şimdi? Burada en büyük kayıplarla, en çok da hiçlikle oturan bendim. Peki ya o? Babasının tedavi süreci devam ediyor, onu seven bir annesi, yolunu gözleyen ufak bir kardeşi vardı. Arkadaşları, mezun olacağı bir okulu, hayalini kurduğu bir işi, mutlu olabileceği bir geleceği vardı.

Vardı işte. Bir şekilde hiçbir şeyim yok dese de benden daha çok şeyi vardı. Bu bir karşılaştırma, aşık atma değildi. Gerçekleri dile getirmek bazen böyle sonuçlar doğurabiliyordu. İnsanlar bencildi ne de olsa. Bir şekilde işlerin kendi çıkarına yarayacak şekilde bitmesini isterdi. Emindim ama o buradan kurtulmayı çok istiyordu, ama aklından hiç bana dair bir şeyler geçiriyor muydu?

Bekleyiş hiç bu kadar sancılı olmamıştır hayatım boyunca.

"Özür dilerim." Diye konuştum uzun zamandır konuşmadığım için çatlayan bir sesle. "Sana yalan söylediğim için özür dilerim."

Öne eğik kafasını hareket ettirdi. Beni göremese de ben onu rahatlıkla görebiliyordum. Neden sadece buraya projeksiyon yerleştirmişlerdi bilmiyordum. Onu görüp, kendimiz yüzünden nasıl bir hale getirdiğimizi anlamamızı ve bundan pişman olmamız için mi yapmışlardı?

Karşıya bakıyordu boş bir halde. "Neden yalan söyledin?" diye sordu kırgın bir sesle. "Neden karşıma çıktın? Bana hiç yaklaşmayabilirdin ama neden kalıp yalan söylemeye devam ettin?"

Merakında haklıydı. O kendi halinde takılırken her defasında istenmeyen ot gibi onun burnunun dibinde biten bendim. Kendi inadım yüzünden. O kadar büyük bir pişmanlık ve suçluluk yanıyordu ki göğsümde tarifini edemezdim.

Sessiz kaldığımda devam etti: "Onun yüzünden mi? Jeno mu istedi senden?"

"Hayır, o hiç sana yaklaşmamı istemedi." Dilimden hızlıca dökülenlerle nefesini titrek bir şekilde bıraktığını işittim. Hayal kırıklığı.

"Kendisinden birisinin bana yaklaşmasını istemeyecek kadar mı benden uzak durmak istiyor?"

Onu en son ıslahevinde görmüştü ve Jeno bir daha onun gelmesini istemeyerek tüm iletişimini kesmişti. Bir ihtimali düşünüyordum şimdi, Jeno ıslahevinden çıktığında Dain ile görüşmeye devam etseydi hayatı nasıl değişirdi? Hiç bu işlere bulaşır mıydı? Biz hiç tanışır mıydık?

Where The Shadow EndsWhere stories live. Discover now