Sonra görüyordum ki hayat herkese aynı zorlukları vermiyordu. Benim keseme ne düşerse düşsün hiçbir zaman mutlu olamayacağımı hissetmek gibi büyük bir lanete kurban gitmiş gibi geliyordu. Bu ne kadar uç bir noktada olsa da bunda yanıldığımı da görebiliyordum.
Hayattaki mutluluğu bir insana bağlamak pek doğru gelmemişti onu tanıyana kadar. Şimdi gözlerinin derinliklerinde sakladığı bir yuva vardı ve ona bize aitti. Görebiliyordum, o yuvaya kavuşabilelim diye her şeyi sonuna kadar deniyordu.
Anlıyordum ama artık, basit bir seni seviyorum sözünün bile onun için yetersiz geldiğini. Elimde bir imkan olsaydı sadece onu tanımlayacak, ona özel birçok yeni söz katardım sözlüğe. Şimdi ise daha netti. Bazen aradığın yuva bir insan da olabiliyordu.
Kang ManHo ile görüşmek için her şeyi ayarlamıştık. Özel olarak bu gece için kapattırdığımız restorana gelmesini bekliyorduk. Kang ManHo'yu karşılayacak olan Jeno ve bendik. Jaemin arka tarafta olacak olan garsonlardan birisi gibi davranacaktı. Onun yüzü bizim kadar bilinmediği için daha fazla riske girmesine gerek yoktu. Her ihtimale karşı hazırlıklı gelmiştik.
"Sakin ol." Dedi Jeno elini bacağıma koyduğunda dokunuşu karşında bir anlık tenimde karıncalanmalar oluştu. Kafamı çevirip ona baktığımda yanımda oturduğu için yüzünde beni sakinleştireceğinden emin olduğu o gülümseme ile bana bakıyordu. Bacağımı sallamayı kestim ve elimi elinin üstüne koydum. "Her şey yoluna girecek."
Ben her zaman ondan daha az umuda sahip olmuştum. En karanlık zamanda bile o gözlerime öyle bir ifade ile bakıyordu ki o dipsiz karanlıklarda ışığı gördüğüme yemin edebilirdim. Şimdi olduğu gibi. Her zaman olacağı gibi.
Dudaklarımda güç de olsa bir gülümseme belirdi ama sahte sözlere gerek yoktu. Beni en iyi tanıyan oydu. Sözlerle yalana başvurup iyi olduğumu, sakinleştiğimi söylesem dahi kasvetin göğsümde atan bir parça olduğunu anlaması için açıp bakmasına gerek yoktu.
Kapılar iki yana açıldığında içeri giren kişi Kang ManHo'dan başkası değildi. Yakına doğru gelirken hastalığının şiddetinin daha da arttığını, günden güne onu yiyip bitirdiğini görebiliyordum. Buna herhangi bir duygu göstermedim. Hepsi beni bir piyon gibi kendi çıkarları doğrultusunda oynatmayı istemişti. Amcamın onu formüllerin sağladığı ilaç konusunda kandırmasına üzülmedim.
Yalnız gelmesi konusunda diretsek de tek başına birden fazla düşmanın olduğu bir mekana girmeyi reddettiği için silahları olmayan bir adamının yanında gelmesine karşı çıkmamıştık. Şimdi o adam bir adım gerisinde onu takip ediyordu.
Jeno yanımda dururken Jaemin masanın çaprazında üstüne tam oturan bir takım elbise ile dikiliyordu. Kolunda bir havlu asılıydı ama altında bir silah olduğunu ve o silahın, namlusunun Kang ManHo'nun oturacağı sandalyeye dönük olduğunu biliyorduk.
"Seni tekrar görmek güzel." Dedi Kang ManHo.
En son kilise de cenaze töreni olurken gitmiştim ve onu oğlunun ölümüne sebep olmakla suçlamıştım ama gerçek çok daha farklıydı. Her ne kadar amcam gerçekten onu öldürmüş olsa da oğlunu bu işin içine atan kendisiydi. Şimdi Kang YeonJu'nun soğuk toprağın altında olmasında parmağı vardı.
"Aynı şeyi ben senin için söyleyemeyeceğim." Elimle sandalyeyi gösterdim. "Geçip otur. Ayakta çok duramıyor gibisin."
Göğsünden gelen hırıltılı bir gülüş kaçtı. Ağır adımlarla sandalyesine kurulurken ilaçların gerçek etkisinden haberi olup olmadığını merak ediyordum. İyileştirse dahi ciddi yan etkileri vardı. Bir yandan verirken bir yandan da koparıp alıyordu. Dahası daha farklı kullanımları da mevcuttu. Birisi Na Jian'ın üstünde bile kullanılmış, babam bile onun varlığından haberdardı. Eğer Na JiAn uyanırsa Akademi'nin eline nasıl bir avantaj sağlayacağını düşünmek bile istemiyordum. Akademi geliştirilen formüllerin tamamını elde edip Cemiyet'in yaptığı gibi kullansa bir süper-insan ordusu kurup tüm dünyayı alt üst edebilirlerdi.
YOU ARE READING
Where The Shadow Ends
Fiksi Penggemar[Nesta] İlk defa bu dünyada gerçek bir arzum olmadığı için korkmuştum. Sonra o geldiğinde, göğüs kafesimin içindeki o terk edilmiş şehri baştan inşa etmeye başladı. Her bir köşesine kendinden bir parça yerleştirirken hiç düşünmedi, bir gün o gittiği...