İnsanın kişiliğinin değiştiği birçok nokta olabiliyordu. Bunda en yegane atış kalbine gelen hasar oluyordu. Bazen bir et parçasından daha fazlası olmadığını düşündüğümüz kalp öyle bir kırılabiliyor ki etkisi suya atılan bir taş gibi dalga dalga yayılıyordu içinde. Sonrasında yeni bir sen ortaya çıkarıyordu. Asıl soru da buradan itibaren başlıyordu: Kalbin kırılmadan önce kimdin?
Beni bulması zor olmayacaktı. Sadece babamın yanından elimdeki dosyayı çıkmıştım ve Han Nehri'nin yakınlarında bir yere geldiğimde nehrin hırçın akıntısını izleyen bir banka çökmüştüm. Gerçekten çökmüştüm. Dışarından gelip geçenler her şeyini kaybetmiş, birisini görebilirdi. Yüzümdeki morluk ve yaralar, ellerimin sarılı olması, solgun tenim ile başıma feci şeylerin gelmiş olduğunu varsayabilirlerdi.
Elimdeki dosyanın sayfaları da kırış kırış olmuştu. Babam bunu bir gün en ihtiyaç halinde kendi çıkarım için kullanayım diye vermişti ve iyi bir şekilde muhafaza edeceğimi düşünüyordu ama sayfaları karıştırıp bulduklarını okumaktan gözüm dönmüş, kenarı köşesi buruşmuş, bazı yerleri de yırtılmıştı.
Şu an yerimden fırlayıp burada adı yazanları gece en tatlı uykularında boğazlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bu göz yaşartacak, büyük bir alkış tufanına kapılacak bir sabır göstergesiydi. Beni ise tatmin eden en büyük nokta onları boğazlayarak öldürmenin en hafif kalan ölüm şekli olmasıydı.
Böyle birisi olmak istemediğimi söylemiştim. Doğruydu da bir noktaya kadar ama beni bu canavara dönüştürmüşlerse çıkardıkları işin keyfini sürmelerine de izin vermem gerekiyordu. Her şeyden önce korkuyordum. Ben bununla ne yapacaktım?
Yanımda tok adım sesleri işittim. Çok geçmeden bankın diğer ucuna bir beden oturdu, dönüp bakmama gerek yoktu çünkü kim olduğunu kokusundan bile artık tanıyacak hale gelmiştim. Birkaç basit kağıt parçasının kaya kadar ağır olması imkansızdı ama öyleydi, olmuştu. Kağıtları kendi tarafıma koydum ki görmesin.
Sustum ve o da susmaya devam etti. Onu bir anda bırakıp gitme sebebimi merak ediyordu. Konu bir şekilde açılırsa tartışırdık biliyordum. Sonra birbirimizin kalbini kırdığımız için kendimizi suçlardık. Ben ise onun kalbi kırılacak diye ölüyorken dudaklarımı aralayarak konuşamıyordum bile.
Aramızda bir tıkırtı işittim. Ceketinin cebinden siyah bir telefon çıkarıp bankın ortasına koymuştu. "Telefonun." Dedi tek düze bir sesle. "Bir daha ortadan böyle kaybolman gerektiğinde bir mesaj atarsın hiç olmazsa."
Boğazım kurudu, yutkunamadım. Tahmin ettiğimden daha da sitemkar yükselmişti sesi. Kırgındı ve bunlar benim yüzümdendi. İyiydik ama aramız son zamanlarda hiç olmadığı kadar iyiye gidiyorken bunu mahvetmiştim yine.
Neden, neden, neden? Diye yakarmak istedim. Neden normal bir ilişkimiz olamıyordu?
Ayağa kalktı ben tam da dudaklarımı araladığımda. Tek bir kelime bile etmeme izin vermeden geldiği gibi giderken dudaklarım aralık arkasından baktım. Bir an beni istemediği için gittiğini sandım ama adımlarını normalden daha yavaş attığını fark ettiğimde derin bir nefes aldım. Dosyayı ve telefonu hızlıca alarak peşine takıldım.
Kendi motoru ile gelmişti buraya. Bir şeyler söyleyebilmek için yanıp tutuşuyordum ama konuşmama fırsat tanımadan gitmeye yeltendiğine göre konuşmak için uygun bir yerde olmadığımızı düşünüyordu.
Henüz dosyayı görmemişti elimde. Onu kot şortumun arka cebine sıkıştırdığımda konumumdan dolayı göremezdi artık, ben ona gösterinceye kadar.
Verecek miydim? Ona bunu yaşatacak mıydım? Her şey bu derece karmaşıkken daha da kötüye mi sürükleyecektim?
"Umarım iyi kullanıyorsun." Diye mırıldandım gerginlik üstüme ikinci bir deri gibi yapışmıştı. Jeno işte o zaman dönerek bana baktı ve bakışlarının siyahlıklarında yatan duygu hayal kırıklığı ve öfkeydi. Bu öfkenin doğrudan bana karşı mı yoksa başka bir şeylere de mi pay ettiğini bilemiyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/265660856-288-k431561.jpg)
YOU ARE READING
Where The Shadow Ends
Fanfiction[Nesta] İlk defa bu dünyada gerçek bir arzum olmadığı için korkmuştum. Sonra o geldiğinde, göğüs kafesimin içindeki o terk edilmiş şehri baştan inşa etmeye başladı. Her bir köşesine kendinden bir parça yerleştirirken hiç düşünmedi, bir gün o gittiği...