☾ LXXIII

191 18 44
                                    


Hiçbir zaman büyük hayalleri ve istekleri olan biri olmamıştım. Dışarıdan göz alıcı görünen hayatımın içi irinle dolu, bol keder ve gözyaşı hiç durmadan akmaktaydı. Hikayelerin her zaman mutlu sonla bitmediğine inananlardandım. Verilen kanlı savaşlardan sonra muharebe alanında kaybedilenlerin ardından tutulan yaslar bir tek gerçek yüzlerini gösterirdi. Kazandık desek de bu kazanca ulaşmak için ne kadar kaybettiğimiz esas olandı.

"Buraya neden geldiğimi merak ediyor olmalısın." Diye mırıldandım elimde tuttuğum kırmızı krizantemleri taşın kenarına bıraktım. Bir adım geri çekilerek tepemizde parlayan yıldızlar ve ayı izledim. "Burasının içi boş dahi olsa beni duyabildiğini biliyorum. Sadece öğrendiğim hiçbir gerçeğin sana olan sevgimi değiştirmeyeceğini bil istedim." Boğazım düğümlendi. Ağırca yutkunarak hızla atan kalbimi dindirmeye çalıştım. "Uzunca bir süre korkumla başa çıkmaya çalıştım. En büyük korkum yalnız kalıp kimse tarafından anlaşılmamaktı çünkü çok defa yüz üstü bırakılmıştım."

Bu anda birden fazla acıyı yüreğime sığdırmaya çalıştım. Bazı acılar vardır, dile dökülür ve anlattıkça içi soğur insanın ama bazıları ise en derinlere gömülür, ona ulaşmaya çalıştıkça kazdığın soğuk toprağı ellerini parçalardı. Işığı göremez, karanlıktan beslenir. Korkularındır çünkü en büyük kaynağı. Acı en derine işler bin ömürde geçse üstünden bir daha asla kurtulamazsın.

Mezar taşında yazan tarihe baktım. Yüreğim sızladı bu görüntü karşısında. "Değer verdiğim kişileri kaybetmekten korktum. Kaybettim de. Tanıdığım herkesi kaybettim ama yine ayakta kalmayı başardım. Bunun benim günahlarımın cezası olduğunu düşündüm."

"Mutlu olacağıma inanmıyordum. Sefil bir hayat sürüp aynı sefaletle ölmeyi bekledim. Bir gün birisi tarafından öldürüleceğimi düşünüyordum ama beni bile şaşırtacak bir şekilde yaşamaya devam ettim. Bunun benim lanetim olduğuna inandım. Aldığım onca candan sonra ölmeden, onların hayaletlerinin her gece kabuslarımı ziyaret etmesini bekleyerek uzun bir hayat sürecektim. Her gün ölmeyi dileyerek ama ölümün bile bir çare olmadığı bir hayattı benimki."

Kollarımı hafifçe iki yana açtım. "İşte buradayım. Herkes beni ölü bilirken gidip yaşamaya devam edeceğim." Kollarımı tekrar indirdim. İleride duran mezara baktım. Orada en yakın arkadaşımı gömmüştüm. Bir bedeni bile yoktu. "Umarım gittiğiniz yerde mutlusunuzdur."

Bir süre daha orada sessizliği onlarla paylaştım. "Seni burada bulacağım söylendi."

Kafamı çevirip gelen kişiye baktığımda yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. "Gittin sanıyordum." Diye mırıldandım Jaemin bana doğru yaklaşırken onun da benzeri bir gülümseme yüzünde taşıdığını gördüm.

"Seni görmeden gitmek istemedim." Dedi yanıma geldiğinde. Mezara kısa bir bakış atarken derin bir nefes aldı. "Nasılsın?"

"İyi olmaya çalışıyorum."

Kafasını aşağı eğdi. "Yaşadıklarımız kolay şeyler değildi." Gözlerime anlayışla baktı. "Mutlu olmayı hak ediyorsun, Arina."

"Sen de öyle. Hepiniz." Diye mırıldandım. Elimi koluna koyup destek verircesine sıktım. "O cehennemden çıkmış olmanıza sevindim. Bir an-" dedim ama Jaemin elimi sıkarak beni susturdu. "Geçti." Dedi sakin bir sesle. "Her şeyi geride bırakmanın vakti geldi."

"Yapabilir miyiz?" dedim yutkunarak. "Bunları unutabilir miyiz?"

Gözleri anlayışla parlıyordu. "Hiçbir zaman unutmayacağız ama daha güzel günler bizi bekliyor. Bunu her zaman hatırlayacağız."

Where The Shadow EndsWhere stories live. Discover now