☾ LX

258 23 238
                                    


Senelerimi harcamıştım, bu hayatta uğruna yaşayabileceğim bir şey ararken. O kadar yalnız ve savunmasız hissetmiştim ki eğitimini aldığım onca silah ve bıçak kullanımı beni bu durumdan kurtaramazdı. Öyle de olmuştu. Yalnız kalmaktan, anlaşılmamaktan, bir hiç uğruna bu hayatımı harcamaktan ölesiye korkmuştum ama şimdi, basit bir tabirle yeniden hayata dönmüş gibi hissediyordum. Basitti dilden dökülmesi ama anlamı bin hayat yaşamaya bedeldi.

Bu, dedim onun sıcaklığına biraz daha tutunurken. Gün boyunca ne kadar kötü şartlarla mücadele edersek edelim bu hiç değişmesin.

İçinde bulunduğumuz oda derme çatma, bir tek yere serili basit bir yataktan oluşuyordu. Başka bir zamanda asla buraya dokunmazdım bile ama şimdi aklımı başımdan alan bir durumla mücadele ettiğim için bunun derdini sonradan düşünecektim. Çıplak bedenlerimizi saran ince örtülerin altında birbirimize geçmiş durumdaydık. Onun ve benim başlangıcımın nerede olduğunu bile ayırt edemiyordum.

Jeno, beni kollarına sarmış, başım çıplak kaslı göğsündeydi. O kadar huzurlu hissediyordum ki böyle bir an daha önce yaşamadığıma yemin edebilirdim. Dudaklarımda bir türlü silemediğim bir gülümseme vardı. Parmaklarım göğsünden başlayıp karın kaslarının üzerinde bir gezintiye çıkmıştı.

"Böyle rahatsız mısın?" diye sordum kafamı hafifçe oynatarak. Ona bakmak istedim ama sırt üstü uzandığı için yüzünü tam göremiyordum. "Sırt üstü uzanmaktan."

"Hayır." Dedi kafasını salladı. "seninleyken sorun yok."

Hatırladığım ufak anıyla birlikte yutkundum. "Doğum gününde sana Peter Pan masalını anlattığımda da sırt üstü uzanmanı söylemiştim." Diye mırıldandım. Kısık sesle konuşuyordum çünkü sanki içine bulunduğum bu huzur dolu cam fanus sesimi biraz bile yükseltsem çatlayacak gibi hissediyordum. "Bilseydim, seni zorlamazdım."

"Arina," dedi adımı en sevdiğim tonlamayla söylediğinde sırıtmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. "beni bir şeye zorlamadın. Ben istediğim içindi."

"Yine de," dedim ama sözlerimi tamamlamama izin vermedi. Kolları gevşedi önce ve sonra da ben daha ne olduğunu ayırt edemeden beni güçlü kolları ile kaldırdı. Az sonra onun üstünde oturuyordum. Tam karnının üstünde.

"Jeno-" dedim boğuk bir sesle. Üstümdeki ince örtü düşmüştü ve onunla geçirdiğim hiçbir andan utanç duymasam da aniden geliştiği için kızardığımdan emindim. Jeno altımda sırıtıyordu. Bir kolu başının altındaydı ve diğer kolu belimde duruyordu. Sıcak parmakları bel boşlumda ağır hareketlerle gezinirken omurgamdan yukarı bir karıncalanma vardı.

"Şimdi konuşabiliriz."

Saçları darmadağınık olmuştu. Bu ona çok doğal ve mükemmel bir görüntü katıyordu. Her defasında onu uzun uzun izlememek için kendimi frenliyordum.

Düşündüklerime rağmen omzuna bir tane geçirdim. Yüzünü ekşitti dramatik bir şekilde ama sert vurmadığımdan emindim. "Gösterişçi pisliğin tekisin. Nasıl böyle yüz seksen derece kişilik değiştirebiliyorsun ya?"

"Sana özel." Dedi dilini dudağının kenarında gezdirdi. 

"Ya," dedim yumuşak bir sesle başımı omzuma doğru eğerken. "Bir de bununla gurur duymamı mı bekliyorsun?" diye tısladım dişlerimin arasından. Bir tane daha geçirdim meydan okur gibi.

"Şansını zorlama." Diye tehdit içerikli konuşsa da güldüğü için ondan korkmuyordum.

"Kiminle uğraştığını bilsen iyi olur." Diye konuştum. Saliseler sonra bana tüm laflarımı yutturdu. Üstün bir güç ile beni yakalayarak altına aldığında boğazımdan şaşkınlık dolu bir çığlık kaçtı. "Ne yapıyorsun be?! Hayvan herif."

Where The Shadow EndsWhere stories live. Discover now