66. BÖLÜM

194 17 145
                                    

Yorum ve oy atmayı unutmayınnnn, her yorum ve beğeniye ne kadar mutlu olduğumu bir bilseniz...

<3

''Nisan neredesin?'' dedim bulduğum boş bir binaya girerken.

''Arkandayım.'' Hızlı bir şekilde geriye doğru döndüm. Garip bir endişe vardı bünyemde.

Derin bir nefes verdim iki dudağımın arasından. Telefonu cebime koyduğum zaman ona doğru iki uzun adım attım ve tam önünde dikildim.

''Korktum abilerinden kurtulamadın diye.'' dedim yanına yürürken. Geceden kalma olduğum fazlasıyla belliydi sanırım yüzümden. O da uzun uzun bakmıştı yüzüme. Evden çıkarken kendimle göz göze gelmiştim ve gerçekten göz altlarım artık ölmüştü.

''Plaja gitmek yerine evde oturmak istiyorum dediğim zaman sevinçten havaya uçmadıkları kaldı.'' dedi göz devirerek.

Keşke abim olsaydı belki o zaman bu kadar zorlukla uğraşmaz birine sığınırdım.

''Ailenin olması, hiç olmamasından iyidir.'' dedim önünde dikilirken. Düz bir ifadeyle, bazen kendime gerçekten çok üzülüyordum.

''Haklısındır belki de. Başın sağ olsun.'' Cevap vermedim başımla onayladım yalnızca.

O kadar çok duymuştum ki bir zamandan sonra anlamsız kalıyordu aslında. Ve biri zaten hâlâ bu dünyadaydı. Ensemde nefesini hissettirecek kadar yakınımdaydı. Beni öldürmek isteyecek kadar da uzaktı.

Konudan sapma Gürsoy.

''Ve çok teşekkür ederim.'' dedim içten bir şekilde.

''Rica ederim ne demek.'' dedi gülümseyerek.

Bana yanında getirdiği siyah spor çantasını uzattığı zaman çantayı alıp içine baktım. Silahı elime alıp baştan kısaca inceledim. Gerçekten çok güzel bir silahtı. Siyah ve gri renkten oluşuyordu, kabzasında Medusa simgesi vardı. 

Ellerimi simgenin üstünde oyaladım. Derin bir nefes verip çantaya attım silahı.

Çantayı sırtıma takıp, ''Hadi gidelim.'' dedim.

Beraber çıktığımız zaman ben Çağrı'nın arabasıyla gelmiştim o ise sanırım taksiyle gelmişti. Nisan'ı bırakmayı teklif ettiğim zaman kabul edip benimle arabaya bindi. Bize yakın olan ama başka bir sahile bakan evlerine onu bırakıp ardından da kendi evimize sürdüm. Evdekiler hâlâ uyuyordu.

Ve arabada oturduğumuz sırada onu birkaç gün içinde müsait oldukları bir zaman akşam yemeğine davet etmiştim. Sanırım yarın ya da bir sonraki gün uğrayacaklardı.

Alt katta fazla oyalanmayıp merdivenlere yöneldim. Odaya çıkıp silahı çantayla dolabın içine sakladım. Ardından da üstüme daha ince bir şeyler giydim. Burası resmen cehennemdi. Çok oyalanmadan da aşağı kata indim büyük bir bardağa buz gibi su doldurdum.

Salona girdiğim zaman dün hepsi koltuklara sızmıştı. Suyumu bırakıp geri döndüm ve iki bardak daha su aldım. Oğuz ve Özgür'ün olduğu koltuğun arasına girip iki büyük bardak suyu kafalarına boşalttım. Çağrı'ya kıyamazdım. Canım kankim.

''Siktir!?'' diye bir bağırma geldi Özgür'den. Oğuz bağırmadan önce kafasını kaldırmış bana bakıyordu. Sanırım ne olduğunu hâlâ anlamamıştı. Bir de yüzücü olduğu için sanırım alışıktı.

''Aliva gel kız buraya?!'' diye bağırdı Özgür. Koşmaya çalıştığım sırada Oğuz ayağa kalkmış kollarıyla beni sarmıştı arkadan. Özgür ben ona tekme atmaya çalışırken bacaklarımdan tutup Oğuz'la beraber kucaklayıp, dışarıya doğru götürüyordu beni.

ZEVAHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin