28.BÖLÜM

1.5K 83 100
                                    

''Neden o piçle salona geldin?" sesini duyduğum zaman kaşımı çatarak sesin geldiği tarafa baktım. Yamaç soyunma odasına girmiş ben saçımı kuruturken arkamda duruyordu. Derin bir nefes verip ''Uyumuşum Yamaç. Uyandırdı beraber geldik derse abartıyorsun.'' dediğim zaman onun aksine gayet sakindim.

''Abartıyorsun'' dediğim zaman kaçık kaşlarını üzerimde yoğunlaştırdı ''Abartıyor muyum?''

''Evet abartıyorsun sadece takılıyoruz.'' dediğim zaman hiçbir şey demeden geriye döndü. Nefes alış verişlerini duyabiliyordum kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Neden bu kadar tepki veriyordu ki. Bu kadar kıskanması doğru değildi. Bu kadar kıskanması normal de değildi. Kimdi ki beni bu kadar kıskanacak?

Saç kurutma makinesini durdurduğum zaman ''Saçını kurut.'' dedi ve dışarıya çıktı. ''Zaten kuruttum.'' diye homurdandıktan sonra çantamı alıp dışarıya çıktım.

Sınıfa doğru yürürken gördüğüm rüyayı hatırlamaya çalışıyordum. Fakat yine hiçbir şey net bir şekilde oturmayınca kendimi tokatlamak istedim. Ardından da iç sesim bana bağırmaya başladı. 'Salaksın kızım sen ne tokatlaması? Tokat az gelir sana, sen kendine bir yumruk at. O da yetmez şimdi sana biz en iyisi kiralık katil bulalım, temiz iş. Hatırlamıyorum ne demek ya? Biz seni öldürelim tertemiz ne gerek var bu kadar atraksiyona.'

İç sesimi susturup sınıfa girdim ve sırama yöneldim. İç sesim ne miydi? O da bizim gibiydi. O benim içimdeki canavardı. En panik anlarımda ortamı yakan beni kasıp kavurandı o. Sinir krizlerimi elleriyle yöneten, ağlamak istediğimde boğazıma baştan aşağı kesik atandı. O kabusumdu.
O kaçan uykularımdı.
O içeride bir yerdeki korkak, çelimsiz Aliva'nın uykularını kaçırandı.

O canavar ne miydi?
O da bizim gibiydi. Bizim gibi yiyor, düşünüyor, duyuyor, nefes alıyordu.
Bazen yazıyor, çiziyor, söylüyor bazen de siliyordu. Ağlıyor, gülüyor, kızıyordu.

O karanlık taraftı. O göstermekten korktuğumuz benliğimizdi. Ben kendimi, kendimden kurtarmaya çalışıyordum. O bendim. Ben kendi kendimi zehirliyordum. O anlardan kurtarılmaya çalıştıkça batıyordum. Sonra akılda tek bir soru kalıyordu...
Herkes kurtarılmayı hak eder mi?
Evet.
Ya kurtarılmamız gereken kendimizsek.

''Dalmış gitmişsin Aliva'' ve ardından gelen gülme sesi ile kafamı kaldırdığım zaman sabah beni sınıfta uyandıran çocuk ile karşılaştım. Ben ise dolapların olduğu koridordaydım. Sahi ne zaman gelmiştim ki buraya? ''Sesimi duyuyor musun?''

''Evet ama dinlemedim.'' dediğim zaman çocuk gülerek yanıma bir adım daha attı ''Diyorum ki Aliva okul çıkışı bir şeyler mi içsek?''

''Hayır'' dediğim zaman bir an onu bu kadar hızlı ve net bir şekilde reddettiğim için kaşını çatmıştı. Yanından geçip gitmeye yöneldiğim zaman bana engel olmadan yolumdan çekildi ve ben de dolabıma ulaştım.

Yamaç'ı ne kadar anlamaya çalışsam bile anlamakta fazlasıyla zorluk çekiyordum. Yamaç içime benim söz geçiremediğim bir güven vermişti. Ben de gözüm kapalı ona inanmıştım. İnanamam hata mıydı? Bilmiyorum ama Yamaç, hatta sadece adını bildiğim Afra ve daha bilmediğim niceleri. Sorulara ihtiyacım vardı, doğru sorulara. Çünkü boş cevaplar işime yaramadızdı.

Öğlenden sonra olmuş geriye ise sadece bir dersimiz kalmıştı. Nur'u ve Atlas'ı dışarıda baş başa bırakıp sınıfa doğru yürümeye başladım. Antrenmandan sonra Yamaç'la hiç görüşmemiştim ve bu sanırım biraz iyi olmuştu. Bazı konular hakkında düşünmeme fırsat doğmuştu. 'Mesela Afra kim?' gibi...

Koridorun sonuna doğru giderken bir anda, kolumdan çekilince direkt olarak kendimi savunma psikolojisine girdim ve beni çeken kişiye bakmadan omzuna yumruk atıp ardından da bacağına bir tekme atmıştım. İlk önce kulağım bir inleme ile doldu ardından da derin bir nefes veriş sesi.

ZEVAHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin