"Ne kafesi saçmalama" derken nefesimi tuttuğumu fark ettim aniden bu kadar paniklemem hiç normal değildi nefesimi verip ciğerlerimi yavaşça oksijenle doldurdum. Eğer panik yaparsam anlardı. Tabii çoktan anlamadıysa...
"Ne kadar ileri gidebileceğini tahmin edebiliyorum." derken grileri karnımdaki yaradaydı. Gözlerimi sargı sarmaya başlayan Yamaç'ın ellerine çektim. Büyük elleri vardı, kemikli ve uzundu parmakları. Yavaşça gözlerimi yüzüne çıkarttım. Gözleri maviyi kabul etmeyecek kadar asiydi. Mavinin çok çok çok açık bir tonuydu gözleri griydi...
Ardından gözümü, gözünden çekip yüzünde dolaştırmaya başladım. Sert ve keskin hatları vardı. Burnu bir erkek için fazla düzgündü ve dudakları da düzgündü. Bu kadar düzgün bir görünüşü olmak zorunda mıydı ki?
"Ben ileri falan gitmem Yamaç her zaman olmam gereken yerde olurum." diye çıkıştığım zaman gülerek kafasını salladı ve "Öyle mi dersin?" dedi.
"Aynen öyle" durdum ve sargıyı kapatana Yamaç'a baktım "Hem sen neden yapıyorsun bunu ben kendim yapabilirim" dedim.
"Öyle mi dersin?"
"Aynı şeyleri söylemeye devam mı edeceksin?" kaşlarımı çatıp sert bir şekilde çıkıştım.
"Hayır." diye hafifçe mırıldandı ve bandajı kapattı. Gözlerimi Yamaç'ın gözlerine çıkarttım. O da bana bakıyordu zaten, "Neden bana öyle bakıyorsun?" dediği zaman kaşımı çatıp "Nasıl bakıyormuşum Dinçer." dedim kararlı bir sesle.
"Sanki sana bir şey yapmışım gibi." geriye doğru yaslandı. İfadesi düzdü.
"Yapmadın mı?'' kaşımı kaldırıp ona doğru eğildim hafifçe.
''Ben sana bir şey yapmadım,'' dediği zaman gözlerini gözlerime sabitledi ve devam etti, ''ama sen bana çok şey yaptın.'' dediği zaman bir anda geldiğimden beri ne yaptığımı düşünmeye başladım ama hiçbir şey yapmadığıma emindim.
Farkında olmadan yanlış bir şey yapmamıştım değil mi?
Sesimi kontrol edip yumuşak fakat net bir şekilde "Yine saçmalamaya başladın Dinçer." dedim o ise sadece güldü. ''Sana hiçbir şey yapmadığıma adım kadar eminim.''
Yamaç gülen yüz ifadesini bozmadı, ardından da devam etti. "Öyle mi dersin.''
''Saçma konuşman bitti mi Dinçer?'' sıkıldığımı belirtir bir şekilde nefes verdim.
''Evet Gürsoy bitti.'' dediği zaman yüzüme yalancı bir gülümseme geçirip "Gidebilir miyim artık?" dedim.
"Seni antrenmanına bırakırım" dediği zaman kaşımı çatarak "Antrenmanın olduğunu nereden çıkarttın?" dedim şaşırmış ses tonumu gizlemeye çalışarak.
"Hep antrenman yaparsın." dediği zaman derin bir nefes verdim ve yerimden kalkarak "Bırakacaksan bırak o zaman Yamaç" dedim.
Benimle ayağa kalktığı zaman ben kapıya yöneldim o da anahtarını ve ceketini aldı. Beraber aşağıya indikten sonra eliyle arabasını gösterdi. Yönümü oraya çevirip yürümeye devam ettim ama karnımın acısından dolayı çokta hızlı yürüyemiyordum. Bu halde bir de spor mu yapacaktım? Direkt mezara girseydim keşke. Uzatmazdım yolu.
"Aliva!" adımı duymamla kafamı çevirip bana seslenen kişiye baktım. Adını hatırlamasam bile birkaç kez sabah koşuda karşılaşmıştık ve birkaç kez de partide. "Naber" derken koştuğu için nefes alışverişleri düzensizdi. "İyi" dedikten sonra arabaya yürümeye devam ettim.
Yamaç arabaya çoktan binmişti ve karşımdaki çocuğu yani adının Talha olduğunu hatırladığım çocuğu görmemişti. Kolumda bir baskı hissettiğim zaman karşımdaki çocuğa baktım. "Adın Talha mıydı?'' Yalandan gülümsedim. ''Evet Talha'ydı. Kolumu bırak.'' dedim sertçe eğer biraz daha zorlarsa kaşını patlatmayı düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEVAHİR
Novela JuvenilBazen hayattaki yerinizi sorgularsınız. Kim olduğunuzu ya da kim olmak istediğinizi. Ne kadar hayatınızı kendi başınıza yönetmek isteseniz bile ne seveceğiniz adamı, ne de geçmişinizini seçebileceksiniz. Ben Aliva Gürsoy; Dünya Boks Şampiyonu olabi...