Sıcak yatağımı geride bırakıp evden yine her zamanki gibi çıktım. Amacım koşumu yapıp yine her zamanki rutinime devam etmekti. Cadde sonunda sahil yoluna çıktığım zaman istemsiz olarak gözüm Yamaç'ın evine daldı. Artık sanki her an, her zaman, oradan izleniyormuşum gibi hissediyordum. Sahil bu saatte bomboştu, sanırım en güzel yanı da buydu bu saatte koşmanın. Yamaç'ın evini geçip sahil yolunda koşmaya devam ediyordum ki yolumun yanında duran bir arabayla bütün dikkatim dağıldı.Arabadan inen iki adam kolumdan tuttuğu zaman birine yumruk atıp diğerine de tekme savurmuştum ama üçüncü ve hatta dördüncü adam da olaya müdahale edince hiçbir şey yapamamıştım. Burnumun ucuna tutulan bezle bütün bilincim saniyeler içinde kaybolmuştu.
Gözlerim hafifçe açıldığı zaman içinde bulunduğum olayı anlamam biraz uzun sürmüştü. Gözlerim yavaş yavaş daha da açılırken hâlâ ne olduğunu algılayamamıştım. Odanın içinde yoğun bir toz ortamı vardı o yüzden nefes alış-verişim yoğunlaşınca hızla öksürmeye başladım. Yattığım koltuktan ayağa kalkıp pencerenin önüne doğru yürürken ağzımda kalktığım zamandan beri bir şey yemediğim için kötü bir tat vardı.
Pencereyi açıp derin derin nefes almaya çalıştım. Aldığım nefesler boğazıma batarken ağzımdaki tadı geçirir umuduyla yutkundum. Dışarıya dikkatli bir şekilde baktığım zaman ormana bakan ve etrafında hiç ev olmayan bir yerdeydim. Aşağıya bakıp atlasam alabileceğim zararları düşünmeye başladım.
İhtimaller zayıftı etrafta hiç araba sesi olmadığı için çıksam bile şehir merkezine nasıl gideceğim muammaydı. Ya da 2. Katta olduğum gerçeği vardı kesinlikle bir yerimi kırardım. Baştan koltuğa oturup etrafta elle tutulur bir şey aradım. En azından küçük bir bıçak bulabilirsem gayet iyi olurdu.
Bir de işin komik tarafı vardı.
Ülkenin milli savunma sporcusuydum ama gel gör iki üç adamdan kendimi savunamamıştım.
Derin bir nefes verdim ve başımı ellerimin arasına alıp olabilecek ihtimalleri düşünmeye başladım. Beni hiçbir şey yapmadan bırakabilirlerdi. Ya da bırakmazlardı....
Derin bir nefes verip gözlerimi kapattım. Zaten bir tek kaçırılmadığım kalmıştı. O da bugün oldu. Geriye ne kaldıysa hepsini liste yapıp hazırlıklı olmayı düşünüyordum.
''Baktınız mı kıza? Ölmüş olmasın.'' sesi dışarıdaki koridorda yayıldığı zaman nefes almayı bir kenara bırakıp adamı dinliyordum.
"Az önce baktık uyuyordu ama uyanacak gibiydi." dediği zaman başından beri aklıma gelmeyen bir şey geldi. Kapıya neden bakmamıştım?
Adam içeriyi kontrol ettikten sonra ben de dışarıya çıkacaktım ya da kontrol etmese bile o kapıyı kırabileceğime dair inancım tamdı. Kapı klasik tahta bir oda kapısıydı. Eğer kendimi fazla zorlamazsam bir dakika içinde onu kırabilirdim. Ya da sağlam birkaç tekmede.
Gözlerim kapının menteşelerine kayınca kendime geldim ne diyordum Allah aşkına...
Kapı kilitli bile olmayabilirdi...
Derin derin nefes verdim ve yavaşça kapıya yöneldim. Kapıyı açtığım zaman, kapının tam önünde dikilen adam bana doğru bir adım attı. Yüzüne attığım yumrukla sendelerken karnına tekme attım ve onu içeriye ittim. Kapıyı üzerine kilitledikten sonra anahtarı yandaki kül tablasına bıraktım.
Yüksek ihtimal uyuduğum için kapıyı kilitlememişti üstüne artı olarakta anahtarı kapının üstünde bırakmıştı. Doğru düzgün adam bile kaçıramıyorlardı. Yani küçük bir kız olarak görünmem, küçük bir kız olduğumu göstermiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEVAHİR
Teen FictionBazen hayattaki yerinizi sorgularsınız. Kim olduğunuzu ya da kim olmak istediğinizi. Ne kadar hayatınızı kendi başınıza yönetmek isteseniz bile ne seveceğiniz adamı, ne de geçmişinizini seçebileceksiniz. Ben Aliva Gürsoy; Dünya Boks Şampiyonu olabi...