Hayatının hiçbir evresinde böyle hissetmemişti Asil. Tuhaftı ama mutluydu. Gerçekten mutluydu. Nazlı sağlıklıydı. Züleyha gibi bir gerçek hayatlarının ortasında çiçek açmıştı. Sürekli koşturduğu, düşünmeye fırsat bırakmadığı yaşantısı yaz güneşiyle ısınmıştı sanki.
Kenan'ın yaptığı imayla canı çok yanmıştı. Ama buna sebep hasta oluşu değildi asla. İnsanın başına her türlü kötülüğün, hastalığın gelebileceğini biliyordu Asil.
Kabullenmişti.
Ama kardeşinin onu böyle onursuzca incitmeye çalışması zoruna gidiyordu. Aptal bir adam değildi. Kendisi olmasa sürüneceklerinin pekâlâ farkındaydı ama elindeki gücü kullanıp onlara hak ettiklerini verirse onlardan bir farkı kalmayacaktı.
İşte onları yok saymasının en büyük sebebi buydu. Neslişah elinde güç varken onu ezmiş, incitmişti. Şimdi bir zamanlar ezdiği çocuğun evinde sığıntıydı. İstese atabileceği, onu tek bir lafıyla sürgün edecek güç artık Asil'in elindeydi. O yüzdendi ya bir zamanlar mutfakta yedirilen, masalarına bile layık görmediği çocuğun şimdi ağzına bakışı.
Asil, kanını annesinden aldığını söyleyerek kendini avuturdu. Babasına asla benzemiyor olması en büyük tesellisiydi onun. Canını sıkmadıkları sürece bu şekilde yaşamaya devam ederlerdi. Sınırlarını aşmaya Neslişah'ın cesareti artık yoktu. Babası tembel bir adamdı. Kenan ise çalışamayacak kadar vasıfsızdı. Özel üniversiteyi bile zor bitirmiş, bitirse de işin ucundan tutamayacak beceriksizlikteydi.
Eskiden çok olmasa da arada sohbetleri olurdu. Ama nedense Kenan birkaç haftadır ona oldukça ters bakışlar atıyordu. Onları görmezden gelmek hiç zor olmadığı için bunu da umursamadı. Ama hep beraber güzel bir akşamına göz dikişini içinde dirilmeye çalışan kötü yanını harlıyordu. Züleyha, neden sustuğunu sorduğunda incinmişlik hissi çok üstteydi. Sessizce yatağına yatıp, kardeşinin yaptığının sebebini içinde sorguluyordu. Ta ki sırtından bir kol karnına sarılıp, ondaki tüm kırıklıkları saniyesinde iyileştirene kadar.
İşte Asile gerçeği gösteren buydu. O eski Asil değildi. Halası ve kızından başka kimsem yok diyen o adam çok gerilerde kalmıştı. Öyle ki yaşına başına bakmadan onlara kol kanat gerecek biriyle ödüllenmişti kızı ve kendisi.
O nedenle bu hissettikleri gereksizdi aslında. Kenan'a kırılmasına ya da diğerlerinin onu yok sayışına üzülmesi yersizdi. Bir ailesi vardı zaten. Kimseye ihtiyacı yoktu. Kızı, karısı ve halasının olduğu, değer gördüğü çok güzel bir ailesi vardı.
Ertesi gün, Züleyha onu yolcu ettiğinde. Seyhan’da ki restorana geçti. Soğutucularda hasar vardı. Kontrol edip yenisini alıp almamaya karar vermesi gerekiyordu.
Bütçeyi kontrol ederken odanın kapısı açıldı ve pastacı şefleri Çiğdem hanım elinde bir tabakla içeri daldı.
"Asil Bey, şahane bir tatlı denedim. İlk siz bakmalısınız tadına. Kemal beye bile tattırmadım."
Kadının odasına böyle pervasızca dalışı hoşuna gitmedi. Geçen gün yaptığı gereksiz hareketler de canını sıkmıştı. Genel olarak patavatsız bir kadın oluşunu tüm çalışanlar kabullenmişti. İşinde çok iyiydi ve olabildiğince mesafeli davranarak gereksiz cümlelerine maruz kalmaktan kaçınıyordu.
"Çalışıyorum Çiğdem Hanım!"
"Hadi ama... Oldukça iyi bir şey çıkardım diyorum. Menüde yer alınca herkes bayılacak. Bakmalısın tadına."
Bu tavır da hoşuna gitmedi. Çalışanlarına asla kaba davranmaz, onları yermezdi Asil ama asla böyle bir çizgide de ilişkileri olmazdı.
"Çiğdem Hanım... Sizinle beş dakika konuşalım biz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRDAP
RomanceKİTAPTA +18 SAHNELER OLACAKTIR. OKUYUCULARIN BUNU DİKKATE ALMASINI, YETİŞKİNLERE YÖNELİK BİR KİTAP OLDUĞUNU UNUTMAMALARINI RİCA EDERİM... Korktuğu bir hayata esir olmamak için yangından kaçtı Züleyha! Kanından olanların biçtiği kaderde yanmamak için...