Okulun bittiğini haber veren zil tüm sınıflarda, koridorlarda, kantinde ve bahçe de dalga dalga yayılırken eşyalarımı toparlayıp sınıfı terk eden öğrencilerimin peşine takılıp öğretmenler odasına gittim.
Bugün Nurgül hocam, birkaç öğretmen arkadaş ve Meltem ile birlikte çıkışta kahve içmek için bir kafeye gittik. Hoş bir sohbetin eşliğinde kahvelerimizi yudumlarken yüzümüzden gülümsemeler eksik olmamıştı. Daha sonra herkes evlerine gitmek için ayrıldığında biz de Meltem ile biraz dolaşmış, birkaç dükkana girip çıkmıştık. Ardından da akşam yemeğini dışarıda yeme kararı alıp güzel bir restorana gittik. Yemeklerimizi afiyetle yerken bir yandan da muhabbet ediyorduk.
"Nazlı, ben dün çarşı da Yusuf beyin arkadaşını gördüm. Şu avukat olan hani. Adı galiba Mert'ti."
Meltem'in daha ilk cümlede kimden bahsettiğini çok iyi anlamıştım ama bir tepki verememiştim. Daha doğrusu eğer Ankara da Ayşe'nin o hallerini görmeseydim şimdi Meltem'in bu sözlerine kinayeli bir bakış ve kelimeyle eşlik eder, Mert'in niye burada oluğunu onu meraklandırarak anlatabilirdim ama artık yapamazdım. Gerçi Meltem'in içinde neler oluyor bilmiyordum fakat yine de onu heveslendirecek tek bir şey bile söylememem gerekiyordu.
"Bir süre Yusuf ile birlikte çalışacaklarmış."
"Ürgüp'te olacak o zaman."
"Evet de yani ister burada olsun ister başka yerde bizi ne ilgilendirir?"
"Dün karşılaşınca tanıdı beni, selam verdi. Çok kibar ve beyefendi bir adam."
Ben konuyu kapatmaya çalışıyordum ama Meltem konuşmak için can atıyor gibiydi. Hem bu adam niye selam verip de beni zor durum da bırakıyordu.
"Kibar ve beyefendi olduğunu sana selam vermesinden mi anladın? Şimdi selam vermemiş olsaydı kaba ve görgüsüz mü olacaktı?"
"Hayır canım tabii ki de öyle değil. Sadece ben öyle hissediyorum. Konuşması güzel, akıcı, kibar..."
"Malum avukat ya ondandır. Yusuf da güzel, akıcı konuşur. Mesleklerinden dolayı öyleler, özel bir şey değil."
"Tamam ben de özel demedim zaten."
"Bence de özel bir şey olmasın."
Ağzımdan çıkan kelime ile Meltem bana garip garip bakarken konuşmaya başladı.
"Hiç kendin gibi tepkiler vermiyorsun, farkında mısın? Başka bir zaman anlatsam olayı enine boyuna anlatmamı isterdin ama şimdi sanki konuyu kapatmaya çalışıyor gibisin?"
"Ben sadece senin üzülmeni istemiyorum."
"Ben niye üzüleyim ki?"
"Yani... işte, belki Mert'ten hoşlandıysan ve o..."
Eliyle beni durdurduğun da susmuştum. Zaten durmamı istemese de bu cümleyi nasıl tamamlayacağımı bilemiyordum.
"Nazlı ben Mert beyden hoşlanmıyorum. Hoşlanmak gibi bir niyetim de yok. O yüzden en iyisi biz bu konuyu kapatalım."
Olur anlamında başımı salladığım da bu işlerin niyetle olmadığını en iyi ben biliyordum. Benim de Yusuf'tan hoşlanmak hatta aşık olmak gibi bir niyetim yoktu ama öyle olmamıştı. Yine de şuan Meltem'in sözlerine inanmaktan başka bir şey yapamazdım. Tabii bir de hayırlısı için dua etmekten başka.
Bu konuşmanın ardından ikimiz de eski neşemize geri dönemedik ama yine de hiçbir şey olmamış gibi davranıyorduk. Yemeklerimizi yiyip evin yolunu tuttuğumuzda yolun çoğunda ikimizde oldukça sessizdik.
Bahçe kapısını açıp içeriye girdiğimizde atölyenin kapısı açılmış ve içeriden yansıyan ışıkla çıkanların Mustafa amca, Yusuf ve Mert olduğunu görmüştük. Meltem, Mert'in çıktığını görünce sağ eli hızlıca kabanının yakasını düzeltmiş sonra hemen elini geri çekip bana bakmıştı. Hiçbir şey olmamış gibi bana gülümserken içim sıkılmıştı. Bu hikaye de birisi çok üzülecek gibi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Spiritual-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...