Okuldan çıktığım da bütün haftanın yorgunluğunu, stresini atmak için eve gidip güzelce dinlenmeyi ümit ederken bu isteğim ablamın aramasıyla suya düşmüştü. Ablam telefonda annemin babama Yusuf'u anlattığını ve babamın haftaya hafta sonu Yusuf'u ve ailesini tanışmaya beklediğini söylemişti. Ardından da Yusuf'a bir an önce haber vermemi, eğer geleceklerse ona göre hazırlık yapacaklarını belirtip telefonu kapatmıştı. Ben ise olayların nasıl bu kadar hızla ilerlediğine şaşırmış bir halde odam da bir o yana bir bu yana ilerleyip duruyordum. Daha Yusuf'u doğru düzgün ben tanımıyordum ama haftaya ailemle tanışacaktı. Ah bir de ona haber vermem gerekiyordu ama nasıl? Bende telefon numarası yoktu ki. Şimdiye kadar onunla hep tevafuk eseri bir araya gelmiştik. Allah'ım ben bu adama nasıl haber verecektim?
Odada gezinmeyi bırakıp yatağıma oturduğum da aklıma melek teyze de veyahut Mustafa amcada kesin numarası vardır diyordu ama onu diyen tarafımı bir güzel kovalamıştım. Onlardan adamın numarasını istersem utancımdan yerin dibine girerdim herhalde. Zaten o saatten sonra da bir daha yüzlerine bakamazdım. Peki ama ne yapacaktım? Yine tesadüfi bir karşılaşmayı mı bekleyecektim?
Bu durum içinden çıkamayacağım bir hal aldığın da aklıma gelen onlarca çözümü değerlendiriyordum. Bunların arasında Mustafa amcanın sahaf dükkanın da nöbet tutmaktan, Meltem de öğrencilerin yakınlarının telefonunun olduğu düşüncesiyle ondan istemeye kadar uzanan geniş bir skala arasından gelgitler yaşarken hiçbir yol mantıklı gelmiyordu.
Ne kadar süre böyle karalar bağlamış bir vaziyette oturduğumu bilmiyordum ama Neslihan'ın yemeğe çağırmasıyla odadan çıkıp yemeğimi yemiştim. Tekrardan odaya geldiğim de akşam namazımı kılıp yatağımın içine girmiş otururken resmen kafamın üstündeki ampul ışıl ışıl oldu. Ampulün yanmasıyla yataktan fırlamam aynı anlarda gerçekleşmişti. Hemen Ankara'da onu ilk gördüğüm gün yani o süpermarkete gittiğim zamanda taktığım çantayı bulmaya koyuldum. Çantalarımın arasında siyah omuzdan asmalı küçük çantamı bulduğum da içimde tuttuğum nefesi bıraktım. O gün bana verdiği kartviziti hırsla alıp bu çantanın içine atmıştım. İnşaAllah hala içinde duruyordur. Besmele çekip çantanın içini açtığımda birkaç market fişi, buruşturup attığım birkaç küçük not kağıtlarının arasında siyah oldukça kaliteli ve şık duran kartviziti elime aldığımda altın bulmuştan daha çok sevindim. Otelin isminin yazılı olduğu kartvizitin sağ tarafında Yusuf Poyraz ismini okurken heyecanlanmıştım. Bir süre ismine öylece baksam da ardından yazılı olan telefon numarasını telefonuma kaydettim.
Tekrardan yatağıma geçtiğim de hala elimde kartviziti tutuyordum. O gün bunu adamın elinden hırsla, sinirle alırken hiç ihtiyaç duyacağımı düşünmemiştim. Hatta bunu nasıl atmamıştım ona bile şaşırıyordum. Bu çantamı çok kullanmadığımdan kartviziti görmemiştim. Görseydim kesin atardım ama iyi ki görmemişim. Yoksa bugün halim nice olurdu? Bu sırada yatsı namazını kılıp Yusuf'u arama işini yarına bırakıp kendime bugünlük dinlenme hakkı vermek istiyordum. Gerçekten çok yorgundum ve daha fazla bir şey düşünmeden biraz kitap okuyup saatin erken olmasını umursamadan uyumak istiyordum. Ve zaten öyle de yaptım.
***
Hep birlikte kahvaltımızı yaptıktan sonra Dilek ile Tuğçe odalarına çekilirken, Melek teyze de işinin olduğunu söyleyip kalkmıştı. Geriye Meltem, Neslihan ve ben kaldığım da odalarımıza çekilmek yerine çay içip sohbet etmeye koyulduk. Muhabbet öğrencilerden, Ürgüp'ten, kendi ailelerimizden konuşarak devam ederken bir ara onlara Yusuf'u anlatmayı düşünmüştüm. Ama daha sonra önce Yusuf'a ailemin bildiğini ve tanışmak istediklerini söyledikten sonra anlatmanın daha doğru olacağını düşünüp vazgeçtim. Hem zaten Meltem bir şeyler olduğunu aşağı yukarı biliyordu. Neslihan'a da daha sonra anlatabilirdim. Bir süre daha onlarla sohbet ettikten sonra odaya çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Spiritual-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...