6- Düğün

6.1K 426 22
                                    



İsmail efendi konağında bir bayram havası vardı ki sormayın gitsin. Bir yandan büyük kazanlarla yemekler pişiriliyor diğer yandan kurbanlar kesiliyordu. Yaşlısı genci bir işin ucundan tutmuş hazırlıkları tamamlamaya çalışıyordu. Ee kolay değildi tabii Ürgüp'ün en saygın ailesinin düğünü vardı bugün ve yediden yetmişe bütün Ürgüp davetliydi. Bu yüzdende konaktaki bu tatlı telaş ta sabah ezanın da başlamıştı.

Yusuf da İsmail efendi konağında kuzenini bu güzel gününde yalnız bırakmamak için avluda yardım için gelen birçok gençle birlikte bir işin ucundan tutmuştu. Bu sırada konağın kapısında kardeşi Ali ile birlikte Ürgüp'ün en iyi berberi Rahmi abi ve çırağını görünce elindeki işi bırakıp onları karşıladı. Birkaç dakikalık hoşbeşten sonra avlunun ortasına damat tıraşı için bir sandalye konuldu. Yusuf gözleri ile kuzeni Tarık'ı arıyordu. Avlunun her yerinde gözlerini gezdirirken Tarık'ı ancak görebilmişti. Elini havaya kaldırıp 'gel' diye işaret ettiğin de Tarık'ta başını tamam anlamında sallayıp ona doğru adımlar attı.

­-Oğlum bende düğünden kaçtın sandım.

-Abi ben bu durumu senden bekliyorum. Tabii bir düğünün olursa?

Yusuf, Tarık'ın cevabıyla başını 'olmadı bu' der gibi sallayıp " Damatsın diye bugünlük seni görmezden geleceğim. Hadi otur şuraya" sandalyeyi işaret ettiğin de Tarık da dün düğün için gelen arkadaşı Mert'te sırıtıyordu. Tarık sandalyeye oturunca berber tıraş takımlarını çıkarmıştı. Bu sırada Ali ile Tarık'ın kardeşi Alperen de izlemeye koyulmuşlardı. Rahmi abinin başlamasıyla davulcu tokmağını indirmiş, zurnacı zurnasına üflemeye başlamıştı. Esprilerin havada uçuştuğu damat tıraşının ardından Tarık hazırlanmak için odasına gitti.

Hafsa hatun kayınvalidesi Belkıs hanımla mutfaktaki işleri idare ederken Ayşe'nin gelip "Anne hanımlar kısmının masaları düzenlenmemiş. Öylece ortada duruyor her şey" demesi ile Hafsa hatun Yusuf'u yanına çağırıp hanımlar kısmı ile ilgilenmesini söylemişti.

Yusuf da kendine yardım etmek için birkaç kişiye bakmıştı ama herkesin işi başından aşkındı. Bundan dolayı Mert' dönüp "Mert bir el atta bahçedeki sandalyeleri düzenleyelim" dediğinde beraber hanımlar için ayrılan konağın arka bahçesine gelmişlerdi.

İkisi beraber masaları, sandalyeleri düzenlerken Mert goy goy yapmaya çoktan başlamıştı.

"Koskoca ağa gelmiş burada masa düzenliyor."

"İstersen bu ağa otursun hepsini sen yap."

"Yani bazen ağalarda böyle masa sandalye düzenleyebilir tabii. Bu onların yüce gönüllüğünü gösterir."

Mert hemen geri adım attığında Yusuf yarım ağız gülüyordu.

"Bu işin yüce gönüllükle ne alakası olduğunu anlayamadım ama neyse."

dediğin deYusuf, Mert bu konuyu kapatıp alakasız başka bir konuya yelken açmıştı.

Mert bir anda " Ne tuhaf kızdı demi abi" dediğinde Yusuf anlamaz bir şekilde dönüp "Kim?" diye sordu.

"Şu dün arabayla çarpacağın kız"

Yusuf hemen dünkü kızı düşünmeye başladığında "Şu cazgırı diyorsun" demişti. Mert, Yusuf'un cümlesine kahkaha atıp "Cazgır mı?" dediğin de "Ne, yalan mı?" diye çıkışmıştı.

Gerçekten ne garip bir kızdı. Yusuf hayatında böylesine rastlamamıştı. Bir kere hiç nefes almadan o kadar cümleyi nasıl konuşuyordu? Ya da sürekli kendini nasıl oluyor da haklı çıkartmaya çalışıyordu. Aslında çok sinir bozucuydu ama Yusuf neden ona sinirlenemiyordu? Neden ondaki bu asilik hoşuna gidiyordu? Hatta dün karşısında başka biri olsaydı asla öyle davranmazdı. Peki ama neden onu daha fazla sinirlendirmek hoşuna gidiyordu? Peki ya vicdanen duyduğu bu rahatsızlıkta neydi? Tam bu sırada "Allah'ım" dedi Yusuf "Beni günaha girmekten koru." Bunu neden dediğini bile bilmeden demişti.

Tevekkül-ü AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin