Kalbim hızla çarparken aynaya yansıyan gözlerimdeki pırıltıyı gördüm. Midemde ki kasılmaları yok saysam da içimde akan o sıcak hissi yok sayamıyordum. Ne oluyordu Allah aşkına bana? Kendimi tanıyamıyordum. Bedenimi tanıyamıyordum.
O adamın ne işi vardı burada? Neden sürekli yollarımız kesişiyordu? Neden o günkü bakışı çıkmıyordu aklımdan? Ah tüm bunlar birer saçmalıktı. Evet evet beynim galiba bana bir oyun oynuyordu. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Sürekli o adamı düşünmem deli saçmasıydı.
İçimde ki öfke alevlendiğin de o tuhaf duygular çoktan kaybolmuştu. O adama kızıyordum. Sürekli karşıma çıkmasından nefret ediyordum ama en çok da kendime kızıyordum. Onu gördüğüm de verdiğim saçma tepkilere kızıyordum. İçimde peydahlanan öfkeye anlam veremiyordum. Onu her gördüğümde kalbimin üzerindeki ağırlığı hissetmeme kızıyordum.
Sinirden titreyen ellerimle musluğu açıp yüzüme ardı arkasına su çarptım. Soğuk su biraz da olsa beni kendime getirmişti. Banyoya astığım havlumla yüzümü kuruladıktan sonra banyodan çıkıp hemen kendi odama girdim.
Sabah çıkartıp sandalyenin üzerine fırlattığım pijamalarımı alıp giydim. Üzerimdekileri ise demin pijama aldığım sandalyenin üzerine gelişi güzel koydum. Kendime uğraşacak bir iş bulmalıydım. Zihnimdeki düşünceleri dağıtacak bir iş. Bu sırada aklıma gelen şeyle okuldan gelince kapının yanına attığım çantamı alıp sabah çıkmadan düzenlediğim yatağımın üzerine oturdum. Çantamdan zümre öğretmenleriyle yaptığımız toplantıdan aldığım notlara bakarken 11. Sınıf öğrencilerime ilk anlatacağım konu olan Edebiyat, sosyal ve siyasi hayat ilişkisi konusuna da göz gezdirdim.
Bu şekilde bir saat boyunca düşünmemem gereken şeylerden uzak kalmıştım. Lakin dikkatim dağılıp o küstah, kendini beğenmiş adama doğru kaymaya başladığın da elimdekileri çalışma masasının üzerine koyup odanın içinde bir süre dolandım. Meltem'in yanına gitmeyi düşünsem de kimseyi rahatsız etmek istemediğimden bu durumdan vazgeçtim. Bir süre daha boş boş gezinsem de buraya getirdiğim kitaplar dikkatimi çekince onların yanına gittim. Kitapların kapaklarına bakarak geçirdiğim süre sonunda hiçbir şey okumak istemediğime kanaat getirmiştim ki şiir defterimi görünce bu düşünce silindi. Mavi kaplı şiir defterini elime alıp doğruca yatağıma gidip bağdaş kurarak oturdum.
Önce kendi el yazımla yazdığım şiir sayfalarını şöyle bir karıştırdım. Hangisinde dursam, hangisini okusam bilemediğim için defteri kapatıp elimle rast gele bir sayfayı açtım.
Birhan Keskin'e ait bir alıntıyla karşılaştım.
" O benim gözlerime niye öyle, neden öyle, hangi öyle, nasıl öyle bakmıştı ki, ben sağ elimle kalbimi yoklamıştım."
Bu kelimeler zihnimden geçen düşünceleri unutturmak yerine daha fazla içine itiyordu beni. Ben unutmaya çalıştıkça o yeşil gözlerini hatırlatacak bir şeyler karşıma çıkıp duruyordu. O kendini beğenmiş ukala adamın beni bu denli sinir etmesine izin vermeyecektim. Bu yüzden defteri hızla kapatıp başka bir sayfayı açtım. Açmam ve ilk satıları görmemle kapatmam bir olmuştu.
"Bir bakışın kudreti bin lisanda yoktur
Bir bakış bazen şifa bazen zehirli oktur..."Victor Hugo'nun bir şiiriydi bu da. Şairlerin gözlerle bakışmakla ilgili dertleri neydi acaba? Ya da ben bu şiirleri bu deftere neden yazmıştım? Elimde kapalı halde tuttuğum şiir defterine bakarken sinirle bir sayfayı daha açtım. Tabii bu sefer beni sinirlendirmeyecek bir şiir olmasını umarak.
Nahit Ulvi Akgün'e ait olan bir şiiri açtığımda okumaya koyuldum bir kez daha.
"Bir şey var aramızda
Senin bakışlarından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerin ışıldıyor
Benimse dilimin ucunda"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Spiritual-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...