Selamün Aleyküm, size uzunca ve seveceğinizi düşündüğüm bir bölüm yazdım. İnşaAllah beni yapacağınız yorumlardan mahrum bırakmaz ve severek okursunuz. Allah'a emanet olun..
(multimedya da olan şarkı, hikayenin içinde geçen şarkıdır. Dinlemenizi tavsiye ederim.)
Okuldan çıkınca çarşıya gelip, kafamı dağıtmak için birkaç mağazaya girip çıkmıştım. Ama bu kıyafet bakma olaylarından herhangi bir zevk almadığımdan kafam dağılmak yerine daha fazla strese girmiştim. O yüzden bu işten çabuk vazgeçip hiçbir yere girmeden gezintime ara yollara saparak devam ediyordum. Ürgüp'ün dar sokaklarında Kadir için neler yapabileceğimi düşünerek gezinirken kendimi bulduğum yer oldukça şaşırtıcıydı.
Nasıl oldu da buraya gelmiştim bilmiyorum ama ayaklarımın beni taşıdığı bu noktada durup heybetiyle, ihtişamıyla Ürgüp'ün en güzel konağı olduğunu haykırırcasına duran Gülezar konağına bakıyordum. Taş konağın kapısındaki işlemelere bakarken burada ne aradığımı sorup duruyordum kendime. Neden buraya gelmiştim? Ayaklarım beni neden buraya getirmişti?
Aslına bakarsanız sorduğum sorularında, içimde sormaya korktuğum sorularında cevabı belliydi. Ne kadar inkar etsem de, yok saysam da, o adamı her gördüğüm de hırçınlığımla üste çıkmaya çalışsam da biliyordum işte. Kalbimin, ruhumun, aklımın bu adama doğru aktığını... Ne kadar karşı koyarsam koyayım her geçen gün biraz daha ona yaklaştığımı biliyordum. İşte tam da bu yüzden her gece seccademin başında adamın ismini her zikredişim de kalbim kıpır kıpır oluşunu ve adını söylemekten ileriye gidemiyor oluşumun nedenini biliyordum.
Taş duvarlara bakarken yaptığım itirafı içerden duyulan seslerle sonlandırıp, birinin beni burada görme ihtimaline karşı adımlarımı hızlandırarak yürümeye başladım. Rotamı eve çevirdiğim de az biraz kaybolmuş olabilirdim. Bütün sokaklar birbirine benzediğinden ana yola nasıl çıkacağımdan emin olamıyordum. Hayır, iş konağı bulmaya gelirken ayaklarım maşallah hiç şaşırmamış, hemen bulmuştu. Şimdi niye o ayaklar beni eve götüremiyordu acaba? Kendi kendime söylenerek yürürken konakları geri de bırakıp orta kesimin yaşadığı mahallelere gelmiştim.
O sırada karşımdaki evin tanıdıklığıyla durdum. Burası Kadir'in eviydi. Buraya şu kavga yaptıkları gece Kadir'i bırakmak için Meltem ile gelmiştik. Ben evin önünde durmuş, bakarken aşağı yoldan gömleğinin düğmelerini açtığından içindeki siyah kazağı gözüken, kravatını elinde sallayarak gelen Kadir'i görünce mantıklı düşünemeyerek kenardaki ağacın arkasına saklanmıştım. Neden böyle saçma bir işe giriştiğime anlam veremezken, Kadir bahçelerine girmişti bile. Tam saklandığım yerden çıkacakken evlerinin kapısı gürültüyle açılmış, içeriden esmer zayıf ama zamanın yüzünde oluşturduğu çizgilerin belirginliğiyle bir adam çıktı.
"Neredesin lan sen? Okul biteli kaç saat oldu." dedikten hemen sonra Kadir'e şöyle bir bakmış ve ardından "Yine mi top oynamaktan geliyorsun. Ulan top peşinde koşacağına ya derslerine çalış ya da eve ekmek getir. İt oğlu it." diyerek bir tane vurmuştu. Ben şaşkınlıkla elimi ağzıma kapatırken içeriden bir kadın çıkıp adamı sakinleştirmeye çalışıyordu ama adamın pekte sakinleşeceği yoktu. Tekrardan elini kaldırıp bir kez daha vurduğunda donmuş bir vaziyette bakıyordum.
Kadın, adamla çocuğun arasına girdiğin de Kadir'e birkaç şey söylemiş ve onu hemen eve göndermişti. Adamın ise hiç sakinleşmeye niyeti yokmuş gibi hala sinirlice Kadir'in arkasından bağırıyordu.
"Başımıza topçu kesildi it."
Kadın çevresine bakıp, bir görenin olup olmadığına bakarken aynı zamanda da adama birkaç şey söylüyordu. Bunun üzerine adam bahçe kapısını sert bir şekilde çekip biraz önce Kadir'in geldiği yolda ilerleyip gitmişti. Kadın ise yanına gelen 9-10 yaşlarındaki bir kız çocuğuyla birlikte eve girip kapıyı kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Spiritual-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...