Veda zamanı gelip çatmıştı.
24 yıllık hayatım da ilk kez veda edecektim. İlk kez birilerini arkamda bırakıp kendi çizdiğim yolda ilerleyecektim. İlk kez kendi ayaklarımın üzerinde... yalnız...
Beni uğurlamak için gelen arkadaşlarım Betül ve Cansu ile teyzem ve kuzenim Gamze ile vedalaştıktan sonra ablam, annem ve şeker portakalıyla vedalaşmak çocuksu ruhuma ipe sapa gelmeyen hınzır bedenime ağır gelmişti. Tüm bu olan bitenin içinde duygularımı tarif edecek bir kelime bulamıyordum. Çünkü bir yandan mesleğimi yapmak için gittiğimden mutlu ve heyecanlıydım ama diğer taraftan ailemden, arkadaşlarımdan ayrıldığım içinde hüzünlüydüm. Dediğim gibi tam bir duygu girdabının içine hapsolmuş gibiydim.
Tüm bu karışık duygular içinde babamın ''Haydi'' demesi ile ne yapacağımı bilemezken bir yandan arabaya doğru birkaç adım atarken diğer yandan da geride kalanlara el sallamıştım. Babam arabayı çalıştırıp ilerlemeye başladığımızda aynadan arkada bıraktıklarımın git gide küçülen ve sonunda kaybolan görüntülerini seyrediyordum.
***
Babamla oldukça sessiz bir araba yolculuğu geçiriyorduk. Bu durum benim doğama ters gelse de ilk defa içimden konuşmak gelmiyordu. Oysa şimdi benim uçan kuştan yerde sürünen böcekten araba plakalarının hangi ile ait olduğunu tahmin etmekten kısaca her şeyden biraz biraz konuşup o konudan sıkılıp bir diğerine atlamam gerekiyordu. Belki kendi kendime bir şarkı söylemem ya da şarkıyı uydurmam olmadı bir oyun üretmem gerekiyordu ama içimden hiçbir şey gelmiyordu. Tek yaptığım şey arabanın camından sarının bin bir tonuna şahitlik ederek yolculuğumu geçirmekti. Tıpkı içimin yeşilliklerini de sarıya boyadığım gibi.
Sesli bir nefes bıraktığımda aynı evde kalacağım kişileri düşünmeye başlamıştım. Aklımdan tonlarca soru dönüyordu. Acaba nasıl insanlardı? Anlaşabilecek miydim? Kendimi orada güvende hissedecek miydim? Gerçi babam Mustafa amcayı ve Melek teyzeyi oldukça beğenmişti. Yani bende o tatlı çifti sevmiştim ama yine de orada kalacak diğer öğretmenleri tanımıyordum. Şimdi siz neden bahsettiğimi anlamadığınız için sizi biraz gerilere götürmeliydim.
Ürgüp'e gitme zamanım yaklaşınca bizimkileri orada nerede kalacağım derdi almış vurmuştu. Önce öğretmen lojmanlarını düşünüp aramıştık ama bütün dairelerin şuan dolu gözüktüğünü ve ne zaman boşalacağını bilmediklerini söyleyince onu elemiştik. Zaten öyle uzunca bir listemiz falan yoktu. Hatta bir listemiz bile yoktu çünkü lojman olmayınca bu kalacak yer meselesi epey büyük bir gündem oluşturmuştu. Bu sıkıntılı zamanlar da tevekkül bu ya eniştemin çalıştığı kurumdan arkadaşının ablası olan Nurgül hoca benim atandığım lisede uzun süredir öğretmenlik yapıyormuş ve bize kalacak yer konusunda yardımcı olacaklarını söyleyince bizde seve seve kabul etmiştik.
Bundan bir hafta önce babamla birlikte uçakla Nevşehir havalananına indik. Ürgüp, Nevşehir'in 20 km doğusunda kalan bir ilçesiydi. Bu yüzden havalananından hareket eden servislerle Ürgüp'e doğru yola çıktık. Servisten inince bizi Nurgül hoca ve eşi Salih Bey karşılamıştı. Yeni tanışmış olmamıza rağmen her ikisi de oldukça sıcakkanlı ve misafirperverdirler. Bizi evlerine kahvaltıya götürmek için ısrar etseler de babam kimseye daha fazla iş çıkartmamak için bu teklifi nazikçe reddedip kahvaltı için dışarıda bir yerin daha uygun olacağını söylemişti. Bunun üzerine Salih Bey Ürgüp'te edilebilecek en güzel kahvaltının Ürgüp'ün eski ve en gözde mekanında yani kendisinin de muhasebe bölümünde çalıştığı otelin restoran bölümünde olduğunu söyleyince teklifini kabul etmiştik.
Salih beyin arabası ile kısa bir yolculuğa başladığımız da büyülü bir şehirdeymişim gibi hissetmiştim. Resmen taştan bir masal ülkesindeydim. Rüzgar ve yağmurun aşındırması ile oluşan peribacaları şehrin eteklerinde kendini sergileyen nazlı bir gelin edasıyla duruyordu. Dar sokakları, birbirinden güzel taş yapılar sanki 21. Yüzyılda değil de çok eski bir zaman diliminde yaşıyormuş hissi uyandırıyordu. Bu hayran bakışlarım arabanın durması ile sona ermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Spirituale-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...