Selamün aleyküm arkadaşlar,
Bölüm biraz kısa farkındayım ama bu kısmı tamamen ayrı yayımlamak istedim. Okuyunca sizde nedenini anlayacaksınız bence. Ve inşaAllah bölümü beğenirsiniz.
Allah'a emanet olun.
Şaşkınlık her bir zerreme yayılmaya başladığında kalbimin hızı da değişmişti. Anlamlandıramadığım bir heyecan kol gezerken, zihnimde tonlarca soru dönüyordu. Karşımda siyah takım elbisenin içinde duran bu adam dengemi bozuyordu. Onu her gördüğüm de içimdeki öfke beni yakıp kavuruyordu ama bugün öfkeden daha çok şaşkınlık ve heyecan vardı. Anlamlandırmadığım duygular beni hapsetmeye çalışsa da kendimi çabuk toplayıp merdivenin şeklini ve ince basamaklarını unutup kenara çekilecektim ki feracemin eteğine basmamla geriye doğru savrulmam bir olmuştu.
Vücudum da salgılan adrenalin ile gözlerimi kapatıp kollarımla dengemi sağlamaya çalışsam da artık çok geçti. Düşeceğimi biliyordum. Merdivenlere başımı çarpacağımı düşünürken kollarımdan çekilmemle onun vücuduna çarptım. Çarpmayla kapanan gözlerimi açıp derin bir nefes aldığımda o erkeksi kokusu ciğerlerimi işgal etmişti. Kokuyla büyülenmiş vaziyette bakışlarımı yukarıya kaldırdığım da o da bana bakıyordu. Çimen yeşili gözlerine bakarken bakışlarındaki derinlik titrememe sebep olmuştu. Allah'ım bu nasıl bakmaktır? Sanki gözlerimi delip içimde olan her şeyi görüyormuş gibi derin. Sanki okyanusun derinliklerinde saklı olan bir yosuna bakıyordum.
Bakışlarındaki derinliğe dalmışken kalbimde hissettiğim keskin sızı ile ne yaptığımın farkına varmıştım. Aman Allah'ım harama bakmaya nasıl bu kadar hevesli olabilirdim. Hızlıca bakışlarımı çektiğim de o da sıcak bir demiri tutuyormuş da yandığını yeni fark eder gibi hızla ellerini çekip benden birkaç adım uzaklaşmıştı. Onun uzaklaşmasıyla tenimde bir soğukluk hissetmiştim. Düşüncelerime hayret ederken içimde akmak için dolan bir sel vardı.
"Şey yanlış anlamanı istemem. Düşüyorsun diye..."
Ne diyeceğini bilemeyen bir sesle konuştuğunda benden hariç her yere bakıyordu.
"Anlamadım. Yani biliyorum düşmemek için tuttun."
Ne dediğimin bile farkında olmadan cümleler kurarken ayakta zor duruyorum.
"Evet..."
"Ben gideyim"
Çıktığım merdivenleri gösterirken o da geldiği yönü göstererek konuşmuştu.
"Olur. Bende gideyim"
"Olur. İyi günler"
Arkamı dönüp merdivenlerden inerken akşam akşam iyi günler dememi kafaya takacak durumda değildim. Kalbimdeki sızı git gide büyüyor içimdeki sele daha fazla engel olamıyordum. Merdivenin sonuna geldiğim de daha fazla ayakta duracak gücüm kalmamıştı. Hızla bulunduğum yere çöktüğümde gözlerimden yaşlar birer birer yuvarlanmaya başladı. Elimi kalbimin üstüne getirdiğim de acısını buradan hissedebiliyordum. Hıçkırıklar boğazımdan birer birer kopup gelirken içimdeki yangın daha da fazla büyüyordu. Ne oluyordu bana? O adamın gözlerinde ne görmüştü kalbim de böylesine sızlıyordu? Yoksa kalbimin sızlaması harama baktığımdan mıydı? "Allah'ım" dedim fısıltıyla "Affet beni" Affet ki içimdeki şu kor sönsün. Affet ki şu acı bitsin.
Ellerimi yüzüme kapatıp ağlarken gözlerimin önüne o çimen gözler geliyordu. O gözlerdeki bakış geliyordu. Bununla birlikte daha çok ağlayasım geliyordu. Burada böyle ne kadar durduğumu bilmiyordum ama naif bir ses duymamla ellerimi yüzümden çekip bakışlarımı gelen kişiye çevirmiştim.
"İyi misiniz?"
Bana endişe ile bakarken elimin tersiyle yüzümdeki yaşları silip ağlamaktan çatallaşmış sesimle konuştum.
"İyiyim"
Bunu söylememle yine gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Allah aşkına ne oluyordu bana? 'Allah'ım' dedim içimden bir kez daha 'yardım et.' Bu sırada aynı yaşlarda olduğumuzu tahmin ettiğim kız hemen dar merdivende kendine bir yer bulup oturduktan sonra " Yardım edebileceğim bir şey varsa lütfen söyle bana" demişti. Benim için gerekten endişelenmiş gibi dururken kimseye kolay kolay hiçbir şeyimi anlatmayan ben neden bilmem konuşmaya başlamıştım.
"Kalbim... kalbim sızlıyor. Onun gözlerine baktığımdan mı, yoksa harama baktığımdan mı?"
Kızın gözlerine baktığım da hiçbir şey anlamadığını görüyordum. Ben bile söylediklerimden hiçbir şey anlamamıştım ki. Hem neler diyordum ben. Bir an önce kendimi toparlamam gerekiyordu. Ağlamamı durduktan sonra içli bir nefes bıraktım.
"Bu sorunun cevabını bir tek sen bulabilirsin. O gözler de gördüğün şeyin ne olduğunu ben bilemem."
Öyle derinden bir yerden konuşmuştu ki ona bakakalmıştım. Gözlerini merdivenden çekip bana döndüğün de yüzünde hafif bir tebessümle " Ama her iki şekilde de çok dua etmen gerekiyor." demişti. Bu sözlerle ne demek istediğini kesinlikle anlamamıştım ama dua deyince aklıma daha kılmadığım namaz gelmişti.
"Her neyse benim akşam namazını kılmam gerekiyor."
Oturduğum yerden kaldığım da nerede kılacağıma dair bir fikrim yoktu.
"Hadi gel o vakit beraber eda edelim. Bende kılmadım daha"
Merdivenlerden o da kalktığında o önde ben arkada ilerlemeye başlamıştık.
Adını bile bilmediğim ama demin dertleştiğim kızla aynı safta namazlarımızı kılmıştık. O namazını bitirdikten sonra duasını edip odadan çıkıp gitmişti. Ben ise seccadenin başında hiç bilmediğim bir evde, bir oda da sadece O'ndan yardım istemek için öyle sessizce oturdum bir vakit. Hiçbir şey söylemeden sadece oturdum. Hem O'nun karşısında konuşmaya ihtiyacım yoktu ki. Beni benden daha iyi tanıyanın yanında sessizce oturup içimin sıkıntısının geçmesini bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Espiritual-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...