Selamün Aleyküm, daha bölüm yayımlamak gibi bir düşüncem yoktu ama okuyucularıma dayanamadığım için bu kısa yeri paylaşmak istedim. İyi okumalar Allah'a emanet olun.
İkindi namazı için abdest alıp odama geçtiğim de dolaptan kalın bir çorap çıkarıp ayağıma geçirdim. Okuldan gelince çıkarmaya erindiğim kıyafetlerimi değiştirmek için dolabımdan altıma koyu gri bir eşofman altı ile üzerime siyah rengi bir swet çıkarıp giydim. Üzerimden çıkarttıklarımı ise katlama gereği duymadan dolabın içine tıkıştırdım. Sandalyenin üzerinde duran siyah feraceyi üzerime geçirmek için oraya yönelttiğim de masamın üstünde duran küçük aynada yüzümü görmemle feraceyi unutup sandalyeye çöktüm ve aynayı sol elime alıp yüzüme biraz daha yaklaştırıp incelemeye başladım.
Buranın havasına hala alışamamış yüzüm de yer yer hafif çatlaklar baş göstermişti. Tabii bir de soğuk suyla abdest alıp daha sonra da yüzümü nemlendirmeyi unuttuğum için de geçmek yerine daha da fazlalaşıyordu. Bu yüzden ablamın hediye ettiği gül özlü krem setinden yüz için olanı açıp yüzümü nemlendirirken kapı zili dalga dalga yayılmıştı bütün eve. Bunu çok fazla önemsemeyip kremi yüzüme iyice yedirmeye devam ederken zil bir kez daha çalmıştı. Bu sefer oturduğum yerden doğrulup yatağımın üzerine attığım tülbenti koyu kahverengi dalgalı saçlarımın üzerine örttüm. Gelen muhtemelen ya Merve'ydi ya da kızlardan biriydi ama yine de her türlü ihtimale karşı feracemi de üstüme geçirip merdivenlerden inerken zil bir kez daha çalmış ve ardından da kapı bir iki kez tıklatılmıştı.
Büyük ihtimalle Melek teyze namaz kıldığı için bakamıyordu bu yüzden biraz daha hızlanıp kapıya ulaştığım da hiç düşünmeden kolu indirmiş ve gelen kişiye bakmıştım.
Karşımda gördüğüm yüz ile göğüs kafesimin altındaki et parçası hızlanmaya başlamıştı. Ve oradan yayılan sıcaklık bütün vücudumu ele geçirirken onu gördüğüm için şaşırmadığımı fark ettim. Bunun nedeni sürekli bir yerlerde karşıma çıktığı için miydi? Yoksa onun varlığına alışmış mıydım? Şimdilik bu sorulara cevap aramak gibi bir düşüncem yoktu. Bu yüzden onları da zihnimde cevaplanılması gereken sorular bölümüne göndermiştim.
"Mustafa amcaya baktıysan evde yok"
Zihnim onun burada ne arıyor olabileceğine odaklandığında en mantıklı sonuç Mustafa amca olmuştu.
"Ustam için gelmedim."
Cevabı üzerine ne için geldiğini oldukça merak etmiştim ama meraklı gibi gözükmemek için de soramıyordum.
"Sen hasta mısın?"
Sorusu üzerine başımı yerden kaldırmadan şaşkınca "Neden ki?" diye sorabilmiştim.
"Şimdiye kadar sen beni mi takip ediyorsun? Burada ne işin var? Şeklinde cümleleri sıralaman gerekmiyor muydu?"
Sesimi taklit ederek kurduğu cümlelere gülmemek için yanağımı dişlerken yüzümdeki hafif sırıtışla cevap verdim.
"Bu soruları sormam konusunda haksız da sayılmam ama"
Sözlerimin üzerine kısa bir sessizlik olmuş ve ardından şu sözleri söylemişti.
"Yollarımız hep birbirine çıkıyor"
Düşünceli bir şekilde kurduğu bu cümleyle yüzümdeki gülümseme kaybolmuş ben de düşüncelere dalmıştım. Günlerdir düşündüğüm şeyi şimdi bir de onun ağzından işitmiştim. Bu karşılaşmaların bir manası var mıydı? Bu tevafukun amacı neydi?
Ben bunları düşünürken arkamdan gelen sesle o tarafa dönmüştüm.
"Zile basan sen miydin oğlum?"
"Evet babaanne, hazırsan gidelim haydi?"
Babaanne mi? Ben duyduğum cevapla Belkıs teyzeye bakadururken o da bir bana bir Yusuf'a bakıp gülümsemiş sonra da kapının yanındaki portmantodan lacivert pardösünü alıp giymişti. Ben hala Belkıs teyzenin onun babaannesi olduğu gerçeğinin şaşkınlığını yaşarken Melek teyze de gelmiş ve o da bana tuhaf bir bakış attıktan sonra Yusuf ile konuşmaya başlamıştı. Bu sırada ben ise onların arada sırada attığı bakışlar eşliğinde olduğum yerden kımıldamadan durduğumu fark edince Belkıs teyzeye iyi günler dileyip odama çıktım hemen.
Odama girdiğim de derince bir nefes alıp verdim. Sanki aşağıdayken onun yanındayken nefes almayı unutmuş gibi ciğerlerime oksijen gönderdim. Gerçekten bana ne oluyordu anlayamıyordum. Kendi bedenimi tanıyamaz hala geldiğim şu dakikalarda elimi göğsüme götürmüştüm. Avucumun içindeymiş gibi atan kalbimin sesini dinlerken gözümden bir damla süzülmüştü. Neden ağladığımı bile bilmiyordum ama bu adamı gördüğüm zamanlar kalbimdeki bu değişim eş zamanlı olarak ağlamamı da sağlıyordu.
Betül'ün söylediği şey olabilir miydi? Ben bu çimen gözlü adama... Ah hayır kendime bile itiraf edemediğim bu şey nasıl olabilirdi ki? İşte tam bu düşüncelerim baş gösterirken bunları bir köşeye bırakıp seccademe sarıldım hemen. İkindi namazımı sakince kıldıktan sonra bir süre hiçbir şey söylemeden öylece oturdum. Daha sonra neden bilinmez ellerimi semaya açıp "Yusuf..." deyip susmuştum. Ne diyeceğimi bilememiş onun ismini söylemekten öteye geçememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Spiritual-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...