34- Dengesiz Kadın

4.6K 401 10
                                    


Bugün ekim ayının son gününü yaşarken dışardaki hava hiçte sonbaharın ortasındaymışız gibi değildi. Mevsimler birbirinin içine girmiş, hiçbir düzeni kalmamıştı. Sabah kış gibi soğuk bir havaya gözlerimizi açarken öğlene doğru yakıcı güneş kendini gösteriyor ve sabah ki soğuktan eser kalmıyordu. Ta ki ikindiden sonra çıkan rüzgara kadar. Sanki mevsimler bile beni anlatıyordu. O adamı gördüğüm günden beri benim de dengem sarsılmıştı. Kah onun okuduğu iki dizelik şiirle güneş açıyor, kah söyledikleriyle ya da söylemedikleriyle bir alaboraya kapılıyordu ruhum. Bazen de saniyelik gördüğüm o yosun yeşili gözler, o hareleri yağmurlar yağdırıyordu içimde. İşte tıpkı düzensiz mevsimler gibi dengesiz bir kadın olup çıkmıştım. Ve bu dengesiz hallerimin nasıl son bulacağını bilmiyordum.

Düşündüğüm tüm bu şeyleri biraz geriye itip elimdeki adrese bir kez daha baktım. Kadir'in karmaşık yazısıyla yazdığı bu adresi bir kez daha okurken sabah yaptığın şey de aklıma doluşmuştu.

Bir gün önce öğrenci bilgi formundan Kadir'in babası Asım beyin marangoz olduğunu öğrenmiştim. Ve dün yorgunluktan gidemediğim için bugün okul çıkışı yanına gidiyordum. Bazı farklılıklarla...

Dün öylesine gideceğim için adamla tam olarak nasıl konuşacağımı kestirememiştim. Yani ona 'Seni oğluna vururken gördüm. Neden böyle yapıyorsun?' desem galiba beni atölyesinden kovar. Bir de üstüne Kadir'i de zor duruma sokardım. Ee bunu öğrenen Kadir'de bir daha yüzüme bakmazdı. Bu yüzden bende sabah ki ilk dersim kendi sınıfımla olduğu için bir marangoza ihtiyacım olduğunu, nereden bulabileceğimi sorduğum da Kadir den önce Kerem lafa atlayıp Asım beyi söylemişti. Gerçi Kadir de hemen arkadaşını onaylayıp, beni çıkışta götürebileceğini dile getirdiğin de sanki hiç bilmiyormuş gibi sadece adresi yazmasının yeterli olacağını söylemiştim. İşte şimdi elimde Kadir'in defterinden gelişigüzel kopardığı bir kağıt parçasının üzerinde yazılı olan atölyeyi arıyordum. Ve umuyordum ki bu yaptığımdan pişman olmazdım.

Çarşıya geldiğim de önce bir teyzeye adresi sormuştum ama bilmediğini söyleyince bir bakkala girip adresi tekrardan sorduğumda bana yolu tarif etmişti. Tarif bana belirli bir yere kadar yardımcı olsa da sonrasında birkaç sokağa gire çıka bazen de aynı noktaya gelerek sonunda adresi bulmuştum.

Dış tarafı siyah camla kaplanmış, çerçeveleri mavi olan ve hemen kapının üstüne iliştirilmiş 'Marangozhane' yazısına ve altına yazılmış Arapça besmele yazını okuduktan sonra kapıyı iterek içeriye girdim. Dışarıdan içeriye girdiğim için gözlerim birkaç saniye her yeri karanlık görse de biraz sonra alışmıştı. Alışınca hemen etrafı incelemeye koyuldum. İlk dikkatimi çeken şey büyük ağaç kesme makineleri oldu. Hemen makinenin arkasındaki duvara yaslanmış olan kerestelerin şekil verilmek için beklendiği belliydi. Başka bir duvara ise bir tahta monte edilip üzerine aletler asılmıştı. Yoğun bir kereste ve tutkal kokusu etrafa yayılmışken yüksek tavandan sarkan lambalarda gözlerim oyalanmıştı. Yerdeki sıcak talaş kokusu da diğer kokularla birlikte bir ahenk oluştururken bu kokuyu sevmiştim.

"Buyur abla?"

Mekanı incelemeye o kadar çok dalmıştım ki yanıma gelen 15 yaşlarındaki oldukça zayıf, esmer çocuğu fark etmedim. Ona doğru döndüğüm de yüzündeki, gözlerindeki yaşanmışlık hissi beni etkilemişti. Sanki 15 yaşındaki bir çocuktan ziyade 30 yaşındaki bir adama bakıyormuşum gibi hissettirmişti.

İçten gelen bir tebessümüm dudaklarımda yer edinirken "Asım Beye bakmıştım ben." dedim. İlk bir sorgular gibi bana baksa da "Ustam içeri tarafta ben çağırayım." deyim yanımdan ayrıldı.

Birkaç dakika sonrada genç çocuk yanında kırklarının başında olan Asım beyle geldi. Asım beyin saçlarına beyazlar düşmüş, yüzlerindeki çizgilerle hayatın çemberinden geçtiğini gösteriyordu.

Tevekkül-ü AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin