28- Sözlü

4.6K 397 14
                                    


Sabah otel de Nurgül hocanın sözlerinin ardından içime bir sıkıntı düşmüş bir daha da geçmek bilmemişti. Bu yüzden değil miydi saat çoktan gece yarısını geçmişken hala uyumamış olmam? Düşüncelerimin sesi bir an olsun kısılmadığından değil miydi bu içimdeki huzursuzluk? Ne yapacağını bilememenin vermiş olduğu bu iç sıkıntısı...

Neden kaçtıysam tam ortasında buluyorum kendimi. Asla dediğim her cümlenin yaşanmışlığıyla karşılaşıyorum. Aklımın ve kalbimin arasında sıkışmış debelenip duruyordum. Oysa kalbimin ilk defa anlatacak bu kadar çok şeyi vardı. İlk defa bu kadar hızlı çarpıyor, varlığını kanıtlarcasına haykırmak istiyordu ama sırf korktuğum için ona kulaklarımı tıkıyor, duymamaya çalıyordum anlattıklarını. O yabancısı olduğum duygulardan kırılacağımı, üzüleceğimi düşündüğüm için kaçıyordum. O yosun gözlü adama mahkum olup özgürlüğümü kaybedeceğimi düşündüğüm için görmezden gelmeye çalışıyordum. Kalbime yavaşça sızan bu duyguyu söküp atamıyordum. Onu yok sayıp yoluma devam edemiyordum. Kalbim zincirlerini birer birer koparıp daha ben ne olduğunu anlamadan o ukala adama doğru akıyordu. Artık kendi kalbime bile söz geçiremez hala gelmişken belki de her şeyi oluruna bırakmam gerekiyordu.

Sıkıntılı bir nefes daha bırakırken, düşüncelerimin ağırlığıyla sabah ezanı okunana kadar odanın içinde kah oturup, kah gezinip durdum. İçimdeki ateşi söndüremeden ne yapacağımı bilemeden Allah'ın huzurunda uzunca dua ettim.

***

Birbirini kovalayan günlerin ardından cuma gününe gelmiştik. Bugün birinci katta nöbetçi olduğumdan koridoru baştan sona kadar turlayıp duruyordum. Tabii arada yanıma birkaç öğrenci geliyor, kısa bir sohbetin ardından da gidiyorlardı. Üçüncü dersin teneffüsünün ilk dakikaları da aynı geçse de kantindeki kalabalığa Zerrin ablanın yetişmeye çalışması gözümden kaçmadığı için kollarımı sıvayım yardıma gittim.

Yaptığım bu davranışa minnettarca gülümsedikten sonra hemen işe koyulmuştum. Öğrencilerim başta beni görünce şaşırsa da bu durumu çabuk kabullenmişlerdi. İstediklerini hızlıca vermeye çalışıp para hesabı yaparken bu işten epey zevk almıştım. Kendimi bir oyunun içindeymiş gibi hissediyordum ve bu durum da daha fazla seri hareket etmemi sağlıyordu.

"Hocam hayırdır mesleğinizi mi değiştirdiniz?"

Samet'in sesiyle ona döndüğüm de yanında Vural, Ali ve Alperen de vardı.

Samet'e gözlerimi kısıp "Beğenmedin mi yoksa" dediğim de "Estağfurullah hocam siz ne yapsanız yakışır." dediğinde hep birlikte gülmüştük.

"Bu sözünle kalbimi çaldın. O yüzden ilk sen söyle bakalım, ne istiyorsun?"

"Bir kaşarlı tost ile karışık meyve suyu alayım ben."

Bunu öyle bir edayla söylemişti ki gören de onu önemli bir iş adamı burayı da şık bir restoran falan sanırdı.

Bunun ardından başımı olumsuz anlamda sallasam da Vural ile ikisinin tostlarını ve meyve sularını vermiştim. Ardından Ali ile Alperen'in istediklerini hazırlarken "Hangi derse gireceksiniz bakalım?" demiştim.

Sorum üzerine birbirlerine baktıkların da " Çocuklar zor bir soru mu sordum?" dedim.

"Hocam teorik olarak soruyorsanız beden eğitimi ama gerçekte matematik."

Ali'nin sözlerinden hiçbir şey anlamadığımı belirttiğim de Alperen bana durumu açıklamıştı.

Okulumuzda beden eğitimi öğretmeni sıkıntısı olduğundan birkaç sınıfa aynı anda bir öğretmen düşüyormuş. Hal böyle olunca beden öğretmenlerimiz Serhat bey ile Işıl hanım da bu duruma yetişemiyormuş. Selda Hanım da benim sınıfımın yani 11/C'nin matematiği biraz geride diye çocukları beden eğitimi dersinden alıp matematik işliyormuş.

Tevekkül-ü AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin