Kürşat adamlarıyla mekandan ayrıldıktan sonra Yusuf kalktığı sandalyeye oturup sakinleşmeyi bekledi. Kürşat'ın söyledikleri gergin olan sinirlerini daha da fazla germişti. Ailesinden herhangi birine bir zarar gelmesi düşüncesi bile aklını oynatmak için yeterliydi. Bu durumdan kurtulmak için dua etmeye koyuldu. İçindeki bu öfkenin dinmesi için "Allahümmâğfir lî zenbî ve ezhib ğâyza kalbî ve ecirnî mine'ş-şeytân." diyordu. Birkaç defa bu duayı okuyup öfkesi yatışmaya başladığında "Allah'ım sen beni ve sevdiklerimi koru. Yanlış yapmaktan sana sığınırım." deyip yerinden kalkıp dışarıda arabada onu bekleyenlerin yanına gitti. Oradan da kaldıkları yere geçtiler.
Baş komiser Kerim, Yusuf'un Kürşat ile gerçekleştirdiği konuşmadan arsa da bir şey saklandığından emin olmuştu. Ama hiçbiri ne olduğunu bilmiyordu. Tabii birkaç tahminleri vardı ama yine de emin değillerdi. Şimdi ise yeni bir plan yapmalıydılar.
"Bu adamlar inşaatı durdurmamız gerektiğini söyledi. Ne yapacağız?"
Tarık'ın sözleriyle Yusuf "Onun sözüyle hareket etmeyeceğiz." dediğin de baş komiser hemen söze dahil olmuştu.
"Aslına bakarsanız inşaatı bir süreliğine durdurmak daha iyi olur."
"Hayır öyle bir şey yapmayacağım."
"Yusuf bu adamların şakası yok. Herhangi birine zarar verebilirler. Zaten ben inşaatı tamamen durdur demiyorum. Bırak onlar senin korktuğunu düşünsün. O sırada bizde arsada ne saklıyorlarmış onu araştıralım."
"İnşaatı Karaman şirketi yapıyor. Durdurma emri verdiğimiz ilk anda haberleri olur bundan. Onlara bu durumu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Hadi açıkladım diyelim. Adamlar böyle bir şeyin içinde yer almak istemezlerse ve bu durum duyulursa büyük bir darbe alırız. O saatten sonra Ankara'da otel açmak hayal olur."
Tarık hemen Yusuf'un sözlerini onayladığında baş komiser sıkıntılı bir nefes bırakmıştı.
Mert söze girip "Başka bir şey düşünmeliyiz o zaman. Ama ne olursa olsun bende çalışan işçileri bir an önce oradan uzaklaştırma taraftarıyım. Herhangi birine bir şey olursa bunu kaldıramayız." Demişti.
Her biri bir şeyler düşünmeye, bir plan yapmaya çalışıyorlardı ama olmuyordu. Bu sırada Yusuf ikindi namazını kılmak için mescide geçmişti. Önce namazını kılıp dualadıktan sonra korumaları arayıp durum bilgisi almıştı. Ardından babasını arayıp buradaki son durumu bildirdikten sonra dikkatli olmalarını, gerekirse çocukların okula gitmemesini, evden çıkılmamasını sıkıca tembih edip kapatmıştı. Ardından geldiğinden beri sadece kısa bir mesajla iyi olduğunu söylediği Nazlı'yı aradı.
Telefon ilk çalışta açıldığında Yusuf "Selamünaleyküm Nazlı." demişti. Nazlı selamını alıp nasıl olduğunu sorduğunda Yusuf "Elhamdülillah idare ediyorum. Sen nasılsın?" demişti. Nazlı da aynı Yusuf gibi cevap verdiğinde istemsizce tebessüm etmişti. Ama bu çok kısa bir andı. Sonra tekrar eski haline dönmüştü.
"Okuldan döndün mü?"
"Evet, evdeyim."
"Nazlı dışarıya çıkma olur mu? Hatta yarın için izin alabilirsen okula da gitme."
"Yusuf artık..."
Nazlı'nın neler olduğuna dair sorular soracağını anladığında hemen onun sözünü kesip "Lütfen Nazlı soru sorma. Sadece dediğimi yapsan olmaz mı?"
"Şimdiye kadar seni bunaltmamak için bir şey sormadım zaten ama lütfen kendini benim yerime koyar mısın? Bir şeyler oluyor ki bunların iyi şeyler olmadığı aşikar. Sen sürekli dikkatli olmamızı istiyorsun. Peşimizde korumalar ile geziyoruz. Ama iş ne olduğunu sormaya gelince soru sorma, dediğimi yap."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Spiritüel-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...