Cuma günü Gülezar konağında hep birlikte akşam yemeği yenildikten sonra Kader evin büyüklerine kahvelerini verirken Elif, Feyza'nın yanına aşağıya inmiş, Ali de Alperen ile buluşacağını söyleyip gitmişti. Yusuf da işlerinin olduğunu belirtip odasına geçtiğin de masasına oturup önüne Ankara da yapılacak otel ile ilgili dosyaları açtı. Birkaç haftaya kadar temel atma töreni yapılacaktı. Ve o zamana kadar herhangi bir sorun çıkmaması için bir haftadır çalışıp duruyorlardı ama bir arpa boyu yol alamamışlardı. Şu işi hayırlıca bitirmek şu sıralar en önemli gayesi haline gelmişti. Hem şu tehdit eden adamlardan da o gönderdikleri zarf haricinde başka bir şey olmamıştı. Bu işin sonu nereye çıkacaktı hiç bilmiyordu. Ve bu bilinmezlik Yusuf'u her zamankinden daha fazla geriyor, öfkelendiriyordu.
Bir saate yakın dosyalarla ilgilenirken ustası arayıp dedesinin, Hüseyin ağanın birkaç gün önce istediği Mevlana'nın mesnevi eserini evde bulduğunu belirtip gelip almasını istemişti. Bu yüzden hazırlanıp evden çıkacakken Mert'ten aldığı telefonla her şey altüst olmuştu. O konuşmanın ardından ne kitap ne de başka bir şey aklının ucundan bile geçmedi. Sadece bulunduğu yerdeki koltuğa oturdu. Mert o adamların ofisine girmiş olduklarından, her yeri döküp kırdıktan sonra işlerine burnunu sokmamaları gerektiğine dair bir not bırakıp gitmiş olduklarından bahsederken Yusuf'un şunda tek sevindiği şey Mert'in o an ofiste olamamasıydı. Ona hiçbir şey olmamış olmasıydı. Bir süre olayın şaşkınlığı üzerinde gezinse de ardından vücudun da dolanan öfkeyi hissetti. Ve bu adamlarla nasıl baş edeceklerine dair tüm gece düşünüp durdu.
Sabah olduğun da Yusuf'un gözüne bir gram uyku girmemişti. Annesi sabah namazına kalkıp kalkmadığını kontrol etmek için odasına geldiğin de oğlunun bir derdi olduğunu anlamıştı ama bir şey söylememişti. Bunun yerine abdestini alıp bugün namazı hep birlikte kılacaklarını söyleyip salona beklediğini belirtip diğerlerinin odasına geçti.
Tüm aile saf oluşturup namazlarını kıldıktan sonra Yusuf her zaman yaptığı sabah yürüyüşüne çıkmadan odasına girip hazırlandı. Mert bugün Ürgüp'e geliyordu. Öğrendiği birkaç şey olduğunu ve gelince anlatacağını söylemişti. Hazırlandıktan sonra üzerine bir şey alıp terasa çıkıp kahvaltı vaktine kadar burada bekledi. Ardından kahvaltısını yapıp annesinin Nazlı mevzusunu konuşmasına bile fırsat vermeden evden çıktı. Oysa Hafsa hatun ona babasına ve dedesine durumdan bahsettiklerini ve bir an önce bu işi resmiyete dökmekten bahsedecekti ama dediğim gibi Yusuf içinde bulunduğu bu durumdan çıkmanın yollarından başka bir şey düşünemiyordu o an.
Otele geldiğin de Derya bugünkü yapılacakları hatırlatmak için odaya girdiğin de konuşma fırsatı bulamadan dışarıya çıkartılmıştı. Ardından da bugünkü tüm işleri iptal etmesini de söylemişti. Derya dışarıya çıktığında ters bir şeyler olduğunu sezse de bunun ne olduğunu bilemiyordu.
Saatler 11'e doğru gelirken Yusuf odasından hiç çıkmamıştı. Ve tüm bu süre zarfında stresten başına ağrılar girmeye başladığın da aklında dolaşan tek şey bu mevzuydu. Bir çıkış yolu olmalıydı ve Yusuf Allah'ın izniyle o yolu bulacaktı. Aradan geçen dakikaların ardından nihayet Mert gelmişti. İkisi odaya kapanırken Yusuf, Derya hanıma odaya kimseyi almamasını söylemeyi de ihmal etmedi.
Bu sırada Mert bu hafta girdiği tüm davaları kaybettiğini, elinde hazırda bekleyen davalardaki müvekkillerinin ise avukatlarını değiştirdiklerini bildiren aramalar aldığını belirtince ikisi de bunda o adamların parmağı olduğunu biliyordu. En sonda ofisine girip her yeri dağıtmış olmalarından bahsederken Yusuf'un öfkesi kat be kat artıyordu. Ve tüm bu öfke yetmez gibi Derya, kapıyı tıklatıp oldukça çekinken bir ses ile "Yusuf bey kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama bir kurye geldi. Ve bunu size vermemin acil olduğunu belirtti." Elindeki sarı zarfı gösterirken Yusuf yerinden kalkıp Derya'nın elinden zarfı alınca çıkmasını söyledi. Zarfın üzerinde ne bir adres ne de bir isim vardı. Ve bu sarı zarfın kimden geldiği çok belliydi. Resmen yırtarcasına açtığı zarfın içindeki kağıdı çıkartıp okuduktan sonra elinde sıkmaya başlamıştı ki Mert buruşturduğu kağıdı alıp seslice okudu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Spiritual-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...