Selamün aleyküm arkadaşlar, finallerim vardı bu yüzden yine uzunca bir zamandır bölüm yükleyemedim. Bu bölüm kısa oldu ama bekleyenleri daha fazla bekletmemek adına kısa da olsa yayımlamak istedim. İnşaAllah beğenirsiniz ve bunu da beğen tuşuna basarak gösterirsiniz. Keyifli okumalar. Allah'a emanet olun.
Bütün gün yatağımdan sadece fizyolojik ihtiyaçlar ve namaz kılmak dışında çıkmamıştım. Doktorun da dediği gibi bol bol istirahat etmiştim ama kendimi hiçte dinlenmiş gibi hissetmiyordum. Zaten dün gece yaşadıklarımdan sonra dinlenmek ne mümkündü.
O adamın Yusuf'un karşıma çıkmasının bir nedeni olabilir miydi? Neden sürekli karşılaşıyorduk? Neden yollarım hep ona çıkıyordu? Neden onu gördüğüm de kalbim sıkışıyordu? Neden ağlamak istiyordum? Neden bu kadar ukala, kendini beğenmişti? Neden bu kadar güzel gözleri vardı? Neden bu kadar güzel bakıyordu? Neden? Neden? Neden?
Tüm bunları düşünmekten aklımı oynatacaktım. Bu sorulara verecek hem hiçbir cevabım yoktu hem de tek bir cevabım vardı. Fakat o verilecek tek cevabı ne duymaya ne de itiraf etmeye gücüm yoktu.
Düşüncelerim beni esir almışken çalan telefonla arayanın Betül olduğunu gördüm. Telefonu açıp kulağıma götürdüğüm de konuşmaya da başlamıştım.
"Alo"
"Selamün aleyküm canım"
"Aleyküm selam Betül"
"Nasılsın, ne yapıyorsun?"
"İyiyim elhamdülillah, sen?"
"Elhamdülillah bende iyiyim ama senin sesin pek de iyi gelmiyor."
"Biraz üşütmüştüm ama şimdi iyiyim çok şükür"
"Sadece üşütme yani başka bir şey yok öyle mi?"
Sanki birinin bana bunu sormasını bekliyormuşum gibi gecenin ve gündüzün ağırlığı göz yaşı olmuş akmaya başlamıştı. Gerçekten ne oluyordu bana. Ben kolay kolay ağlamazdım ki ama şu aralar kalbimin ağrısı, düşüncelerimin ağırlığı beni sürekli ağlatıyordu.
"Nazlı sen ağlıyor musun?"
-
"Nazlı ne oldu? Nazlı korkutma beni. Nazlı bir şey söyle"
Betül'ün endişeli sesi yankılanırken kulaklarıma ağzımdan bir şeylerin çıkması için zorladım kendimi.
"İyiyim"
Diyebildiğim tek kelime bu olmuştu bir süre sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Telefonun karşısındaki arkadaşım sakinleyene kadar beklemiş, kendimi toparladıktan hemen sonra da konuşmaya başlamıştı.
"Şimdi anlat bakalım ne oldu?"
Bir yanım olanları deli gibi anlatmak isterken diğer yanım bu yaşadığım şeyi büyütüp dile getirmek istemiyordu.
"Nazlı lütfen neler olduğunu bana anlatır mısın canım?"
Betül'ün sesi bir kez daha duyulduğunda daha ne olduğunu bile anlamadan dilimi bağı çözülmüştü.
"Hani Ankara'dayken Yüsra'ya bir arabanın çarpacağından ve ukala bir adamdan bahsetmiştim"
"Evet canım hatırlıyorum da onun ağlamanla ne ilgisi var onu anlamadım."
"İşte ben o adamı tekrar gördüm. Yani birçok kez gördüm. Sürekli karşıma çıkıyor."
"Bir dakika nasıl gördün? Nerede gördün? Nazlı hiçbir şey anlamıyorum."
Betül'ün kafasını iyice karıştırdığımı anlayınca sesli bir nefes bırakıp bütün olanı biteni anlattım. Ürgüp'e geldiğimde onun ilk bana yolda araba ile çarpacağından daha sonra düğünde merdivenin başındaki karşılaşmamızan o yemyeşil sanki okyanusun dibinde çok önemli bir mücevher gibi parlayan gözlerinden, kalbimin sıkışmasından ağlamamdan, onu Mustafa amcanın atölyesinde görmemde, Temenni tepesinde tekrardan karşıma çıkmasından ve son olarak da dün kafasına taş atmamdan, ismimi söylememden bahsettim. Ona ismimi söylerken yaşadığım heyecandan, kalbimin ağzımdan çıkacak gibi olmasından bahsettim. Ve daha Ürgüp'e ilk geldiğimiz o gün onun otelinde kahvaltı ettiğimden onun ailesinin dokuduğu kilimlere, halılara hayran kaldığıma da değinmiştim. Her şeyi anlattıktan sonra sustuğumda o da birkaç saniye bekleyip sonra konuşmaya başladı.
" Nazlı tüm bu anlattıkların birer tesadüften daha fazlası ki sende bunun farkındasın bence."
Evet olan her şeyin bir nedeni muhakkak vardır. Hiçbir şey tesadüfen öylesine gerçekleşmez biliyorum ama...
" Nazlı bu tevafukların bir nedeni olmalı?"
"Ama ne?"
"İşte bu sorunun cevabı sende canım. Senin neden bu adamı her gördüğünde kalbin sıkışıyor, neden onun gözlerine methiyeler diziyorsun, neden onun için ağlıyorsun?"
"Öncellikle onun için falan ağlamıyorum."
Sinirle söylediğim şeyden sonra konuşmaya devam etmiştim.
" Bende kendime sürekli neden diye soruyorum ama bir cevabı yok tamam mı? Çünkü tüm bunlar çok saçma ve mantıksız."
"Ne yani mantıksız olduğu için mi bu haldesin?"
"Ne varmış halimde. Ben gayet iyiyim. Hem sen ısrar edip durmasaydın ben çoktan unutmuştum bile."
"Unutmuştun ve sırf ben ısrar ettiğim için anlattın öyle mi?"
"Evet öyle"
"Nazlı bence sen bu soruların cevabını biliyorsun ama dile getirmekten korkuyorsun. Ama güzel arkadaşım neden korkuyorsun orasını anlayamadım."
"Benim bir şeyden korktuğum falan yok. Hem neymiş bakalım bu soruların cevabı da sen kendinden bu kadar emin konuşabiliyorsun."
"Eğer bunu benden duymak istiyorsan söyleyeyim. Sen o yeşil gözlü adama aş..."
"Tamam neyse benim işim var."
Betül'ün ağzından çıkacak o kelimeyi duymak istemiyordum çünkü öyle bir şey yoktu.
"Benden şimdilik kaçtın ama bakalım kendinden ne zamana kadar kaçabileceksin inatçı keçi seni"
"Neyse hayırlı akşamlar, Allah'a emanet ol."
"Sende"
Telefonu kapattığım da açtığım halden daha kötü bir durumdaydım. Betül'e anlatmakla hiç iyi yapmamıştım işte. Neler saçmalamıştı öyle. Yok efendim ben adamın gözlerine methiyeler diziyormuşum. Daha neler? Bir de onun için ağladığımı söylemez mi deli etmişti beni işte. Ben neden o bay ukala için ağlayacakmışım ki. O kendini beğenmiş, hödük için asla kendimi üzmezdim. Ben sadece sürekli karşılaştığımız için sinirleniyordum o kadar. Başka hiçbir şey olamazdı. Olmamalıydı. Hem benim gibi bir kızın o hödükle ne işi olurdu? Düşüneyim olmazdı.
Gerçekten çok sinirlenmiştim. Sinirle yatağımdan kalkıp odanın içinde volta atarken sakinleşecek bir şeyler aramaya koyulmuştum. O sıra aklıma yarın öğrencilerime yaptıracağım şey aklıma gelince masaya oturup onu araştırmaya koyuldum. Bugün raporluydum ama yarın okula gidecektim. Bu yüzden hiçbir vazifemi aksatmamam gerekiyordu öyle değil mi? Hem benim için de çalışmak güzel bir kaçış noktasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Spirituale-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...