Öğretmenler odasında sınav curcunası başlamıştı. Haftaya sınav haftası olduğundan, zümre öğretmenleri bir araya gelip sorular, konular hakkında konuşuyor, yetişmeyen konular yetiştirilmeye, sorular hazırlanmaya koyuluyordu.
Tabii bu durum sadece öğretmenler odasında kalmıyordu. Öğrencileri de bir telaş alıp sarmıştı. Eksik notları olan arkadaşlarından tamamlıyor, okulun fotokopi odasının önünde öğrencilerden oluşan sıralar uzayıp gidiyordu. Anlaşılmayan konular için ya öğretmenlerin peşinde ya da sınıfın en çalışkanının etrafında toplanılıyor sorular soruluyordu.
Tüm haftayı bu yoğunlukla geçirirken benim tek yorgunluğum bu olmamıştı. Ankara'da kalan eşyalarım, annemin yaptığı çeyizim ve tabii ki sözde bana alınan eşyalar cumartesi günü yani yarın buraya gelecekti. Nelerimin buraya geleceği ile ilgili bizimkilerle sürekli bir telefon trafiğimiz olmuştu. Aynı zamanda da şimdi ki odamda en az kullandığım eşyalarımı da toplamam gerekiyordu ama neyi toplayacağıma bir türlü karar veremediğim için oda hâlâ olduğu gibi duruyordu.
Son ders zili çaldığında yerimden kalkıp sınıfıma doğru yol aldım. İçeriye girdiğim de birkaç öğrenci Elif'in masasını çevrelemiş ona bir şeyler soruyordu. Duygu ile İrem öğretmenler masasında oturmuş sınıfı seyrederken, sınıfımın erkek öğrencileri duvar kenarının en arkasında toplanmış, hararetle bir şeyi tartışıyorlardı.
Beni ilk fark eden Duygu olmuştu. Hemen masadan inerken bir yandan da İrem'in kolunu dürtüp bakışlarıyla beni gösteriyordu. İrem de beni görüp aynı hızla masadan inince yerlerine geçtiler.
Bu uğultuyu bastıracak yükseklikte "Çocuklar yerlerinize" dediğim de beni işitenler birer ikişer yerlerine geçmeye başlamıştı. Ama hala fazlaca bir uğultu vardı. Çantamı ve kitapları masanın üzerine bırakıp tahtanın önüne geçip sessizce beklemeye koyuldum. Bir iki dakikaya tüm sınıf yerine yerleşmiş ve susmuştu.
Bir önceki ders saatinde sınavdan önce küçük bir tekrar yapmıştık. Bu ders saatinde ise onlara bir şeyler anlatmak istiyordum.
"Gençler, Nazım Hikmet'in Tahir ile Zühre Meselesi şiirini biliyor musunuz?"
Birkaç baş evet anlamında sallanıp birkaç evet cevabı duymuştum. Bunun ardına masanın üzerinde işaretlediğim şiir kitabındaki şiiri açıp "Peki bu şiiri biriniz okumak ister misiniz?" dediğim de birkaç saniye herkes birbirine bakarken Alperen parmağını kaldırınca kitabı ona götürmüştüm.
Birkaç saniye şiire baktıktan sonra hafifçe bir öksürüp şiiri okumaya başladı.
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Espiritual-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...