Dün gök kubbenin altında o adamın kollarının arasında yerde yatarken içimden ılıkça bir şey aktı. Gökyüzünün mavisi altında yeşilin en güzel haline vurulduğumu anladım. Kalbim delicesine çarparken beni ona doğru çeken şeyin adını buldum. Onun kollarının arasında soluduğum huzurun nedenini fark ettim. Ona neden bu kadar hırçın davrandığımı öğrendim. Ben o adama, Yusuf'a aşık oldum.
Günlüğüme yazdığım son cümleye bakarken, bu gerçeği de kendime itiraf etmiş bulunuyordum. Haftalardır yasakladığım o kelimenin ağırlığıyla baş etmeye çalışırken, bu gerçekle ne yapacaktım? Bundan sonra hem kendime hem de o adama karşı nasıl davranacaktım? Kendime sorduğum tüm soruların cevabını koca bir bilmiyorum kelimesi karşılıyordu. Öncesinde ne olmuştu, sonrasında ne olacaktı bilmiyordum. Bildiğim tek şey ben Nazlı Arıkan, Yusuf Poyraz'a aşık olmuştum.
Günlüğümü kapatırken aynı anda da oturduğum sandalyeden kalkıp pencerenin kenarına gittim. Beni karşılayan kasvetli gökyüzünü es geçip dün tepesine çıktığım ağaca bakarken aklıma rezil olduğum anlarda birer birer dolmaya başlamıştı.
O adamın varlığıyla heyecanlandığım için elim ayağım birbirine dolanmış vaziyetteyken üstüne kendinin elimi tırmalaması ve kaçmasıyla dengem iyice bozulmuş ve yere ani bir iniş yapmıştım. Tabii anın verdiği korkuyla attığım çığlık, içeride beni sorguya çeken hanımları da dışarıya çıkartmaya yetmişti. Önce Yusuf'un kollarının arasına oradan da birlikte yere düşmüşken hissettiğim şey acı değil, heyecandı. Onun kollarının arasında bulunduğum kısacık anda büyülenmiş gibi gözlerine saniyelik bir bakış gönderirken etrafımızdaki sesler rüyaya dalmadan uyandırmıştı beni.
Hemen yerden kalktığımızda telaşlı, meraklı ve imalı bakışların altında yerin yarılma olayının gerçekleşmesini bekliyordum. Hep bir ağızdan çıkan sesler havada bir yerde tıpkı kendinden önce çıkan diğer kelimeler gibi kayboluyordu. Anlayamadığım bir dilde konuşuyorlarmış gibi hissederken, sesimi de kaybettiğimi düşünüyordum. Meltem onlara olayı anlatırken, Yusuf bir şeyinin olmadığını söylüyordu. Ben ise şokun etkisinden ancak sıyrılıp iyi olduğumu söylediğim de hep bir ağızdan şükürler edilmişti.
Bu ortamda daha fazla durmak istemediğimden Meltem'in yardımıyla daha fazla soruya maruz kalmadan odaya çıkmıştık. Odaya geldiğimiz de Meltem bir yandan düşüş anımı anlatıp gülerken diğer yandan da diz kapağımdan aşağıya doğru açılan yarayı temizlememe yardım ediyordu. Gülmeler yerini o adam ile benim hakkımda imalara dönüşünce daha fazla tahammül edememiş ve odadan kovmuştum.
O gerginlikle düşündüğüm tek şey utanmak, sinirlenmek olsa da sonrasında vardığım nokta beni bile şaşırtmıştı. Tüm gece o adamı ilk gördüğüm andan şimdiye kadar olan şeyleri düşünüp durmuş ve biraz önce günlüğüme karaladığım o sonuca ulaşmıştım.
Başımı her şeyi unutmak ister gibi iki yana sallayıp, düşüncelerden yakamı sıyırdım. Bugün öğrencilerim hakkında düşündüğüm şey için Mustafa amcanın sahaf dükkanına gitmem gerekiyordu ama ben yerini bilmiyordum. Bu yüzden önce Meltem'e birlikte gitmeyi teklif etmiştim fakat bu hafta öğrencilere üniversite sınav sistemini anlatacağı için hazırlık yapması gerektiğini söyleyince Neslihan teklifimi seve seve kabul etmişti. Öğlen namazımı kıldıktan sonra Mustafa amcanın sahaf dükkanına gitmek için yola koyulduk.
***
Ciğerlerime buram buram kitap kokusu yollarken, hayranlıkla raflarda ellerimi gezdirip hepsiyle selamlaşıyordum. Tüm duvarı kaplayan ahşap raflardaki kitaplar, dükkanın uzak köşesinde üst üstte konmuş kitaplar, kitapların arasına serpilmiş nostaljik saatler eşyalar, gramofon, duvarlara asılmış ebrular, tavandaki tezhip sanatı her şey oldukça mükemmeldi. Buraya daha önce gelmediğim için kendime kızarken biliyordum ki artık Mustafa amca beni kovsa da gitmezdim buradan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Espiritual-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...