Yarıyıl tatili çoktan sona ermiş, okullar açılmış, tüm öğretmenler ve öğrenciler kaldıkları yerden eğitim hayatına başlamışlardı. Gülezar konağı sakinleri de sabah ezanıyla sıcacık yataklarından şubat ayının soğuk gününe uyanmışlardı. Hafsa hatun teker teker çocuklarının odasını dolaşıp uyanamayan var mı diye kontrole çıktığında evin tüm halkı uyanmıştı. Herkes kendi odasında namazlarını kıldıktan sonra dünya telaşı başlamıştı.
Büyük salonda kahvaltı masasının başında otururlarken Yusuf'un sözleri Ayşe'nin kalbinin hızla çarpmasını sağladı.
"Bugün Mert gelecek. Akşama yemeğe eve getiririm haberiniz olsun."
Yusuf Ankara'da öğrendiklerinden sonra Mert'e kendi yanında çalışmak için iş teklif etmişti. Önceleri Mert buna karşı gelse de iki arkadaş sonunda orta yolu bulmuştu. Mert Ankara'daki işini tekrardan eski yoluna koyana dek çalışmayı kabul etmişti. O yüzden bugün Ürgüp'e gelecek ve burada çalışmaya başlayacaktı. Ama tabii ara ara Ankara'ya gidecek oradaki bağlantılarını da koparmayacaktı.
Ayşe ise Mert'in bugün geleceğinden habersiz olduğundan abisinin sözleri ardından hızla çarpan kalbine yavaşça elini götürüp hafifçe yutkundu. İçinde taşıdığı bu aşk artık ona dayanılması güç geliyordu. Onu görmüyorken bile yanıp tutuşurken şimdi o burada, Ürgüp'te sürekli çevresinde olduğunda ne olacaktı? Bunu nasıl kaldıracaktı? Bu aşkı daha ne kadar gizlemesi gerekiyordu? Gerçi Mert'in de kendini sevdiğinden emin olsaydı ya da ondan gelen bir işaret olsaydı belki her şey daha kolay olurdu. İçindeki çiçekler bir gün dikilecekleri yüreğe gitmek için solmadan beklerlerdi. Ama şimdi her şey çok muallaktı. Bu işin sonu ne olurdu bilmezdi. Ama sonu hayır olsun diye de her gün dua ederdi.
Ayşe bunları düşünürken aşağıda da başka bir aşk çarpıntısı hakimdi.
Feyza mutfaktan avluya çıktığında Alperen de Gülezar konağına girmiş, avlunun içinde yukarıya çıkmak için yürüyordu. Ta ki Feyza'yı görene kadar. Onu görünce olduğu yerde mıh gibi kalmıştı. Feyza da onu görünce yürümeyi bırakmış kısa bir an bakışları buluşunca yüzü kızarmış, bedeni titremişti.
"Hayırlı sabahlar Feyza."
"Hayırlı sabahlar Alperen."
Alperen Feyza'nın sesini duyunca kalbinin titrediğini hissetmişti sanki.
"Sen niye geldin?"
Normalde okula giderken Alperen'i kendi konaklarından alıp öyle geçerlerdi.
"Matematik ödevini burada unutmuşum. Ali'yi getirmesi için aradım ama açmayınca gelip kendim alayım dedim. Malum Selda hoca ödev konusuna fazlaca önem veriyor."
Feyza Alperen konuşurken ona buraya neden geldiğini sorduğu için kısa bir an kendine kızmıştı. Sonuçta burası onun amcasının eviydi. Ama Alperen o güzel sesiyle konuşurken de onu dinlemek hoşuna gidiyordu. Alperen saatlerce konuşsa hiç sıkılmadan dinleyebilirdi. Sesi öyle güzel, sakin ve dingindi ki o konuşurken sanki kendisi huzur buluyordu.
"Ödevini yaptın değil mi, unutmadın?"
"Yaptım."
"Tamam o zaman ben yukarıya çıkayım sende daha fazla durma dışarıda hava soğuk, üşütürsün."
Alperen bunları deyip yukarıya çıkarken Feyza da odasının yolunu tutmuştu.
Çocuklar okula, Yusuf ile babası otele gittikten sonra Hüseyin ağa ile Belkıs hanım da köye gitmek için yola koyulmuşlardı. Aylardır gitmediklerinden birkaç gün gidip kalmak, herhangi bir durum var mı kontrol etmek istiyorlardı. Onları yolcu ettikten sonra Ayşe odasına gidip hiçbir şey yapmadan öylece düşünce denizinin içinde kaybolmuştu. Hafsa hatun da dışarıdaki işini halletmeye çıkmadan evvel akşama yapılacak yemekleri Fatma ile Kader'e söyleyip gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tevekkül-ü Aşk
Duchowe-TAMAMLANDI- Tevekkül, yalnızca Allah'a olandır. Bir tek O'na teslim olmak ve bir tek O'ndan beklemek her şeyi. Bunun bilincin de olan bu iki insan da Allah'ın onlara nasip ettiğinden öteye gidemeyeceklerdi. Çünkü aşk, ansızın kapıyı çalıp yavaşça...