35- Durdurulamayan Zaman

4.5K 401 7
                                    


Saatler, günler birbirini kovalarken zamanda akıp gidiyordu. O gecenin üzerinden dört gün geçmişti ama sanki kalbim hala o andaki gibi sıcacıktı. Akıp giden, durdurulamayan zamana inat her hatırlayış, yeniden yaşayıştı. Dile kolay gelen ama kalbimi sürgüne göndermiş gibi geçen bu dört gün bir bekleyişle geçiyordu. Beklemek ne yaman bir şeydi. Beklemek, nice hayallere gebeydi. Her bekleyiş içinde bir umut taşısa da kimi istediğine kavuşuyor kimisinin de hüsranla son buluyordu.

İnsan beklerken acılarıyla, umutlarıyla, hayal kırıklıklarıyla, hayalleriyle büyüyüp, olgunlaşıyordu. Kiminin bekleyişi yıllar alır, kiminin dakikalar. Kiminin yıllar alan bekleyişi çiçek açtırır kiminin dakikaları üzerine toprak attırır.

Zamanın acımasızca ilerlediği bu dünyada aslında hepimiz ölümü bekleriz. Bu dünya için bize verilen anın dolmasını... Kimi bilerek ve hazırlıklarını yaparak bekler, kimi de hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayarak bekler. Bilseler de bilmeseler de o anı beklerler.

Bende akıp giden bu yekpare zamanın içinde adamı bekledim. Büyük bir belirsizliğin içinde debelenip durarak. Ve hayatımda ilk kez gerçek anlamda bir şeyi beklediğim gerçeğiyle. Ne zaman tekrar karşıma çıkacağını, benimle ne zaman konuşacağını bilmeden geçip gidiyordu zaman. Onu görmeyi hem o denli çok istiyordum hem de görünce ne yapacağımı bilmediğimden bundan vazgeçiyordum. Onu görebilmek umuduyla penceremin pervazından bahçeyi izliyor, her an karşıma çıkabilme ihtimali ile temkinli yürüyordum. Ama onu görünce de elim ayağım birbirine dolanacak, heyecandan ne yapacağımı şaşıracaktım. Ah birde içimde bir yer vardı ki onu özlediğimi fısıldıyordu. Daha duygularımı bile yeni kabul etmişken babamdan başka bir adama özlem duyuyor olmak yüzümü kızartıyordu. İlk defa bu duyguların içinde debelenirken her şeyin acemisiydim. Bu saatten sonra neler olacağını da yaşayıp öğrenecektim.

Kendi sınıfımda teneffüs arasında oturmuşken kapının açılıp 'Hocam beni çağırmışsınız.' diyerek Kadir'e içeriye girmesini söyledim. Geçen haftaki çıkartmamdan dolayı bu hafta çocuklara matematik dersi yerine beden eğitimine çıkartmışlardı. Ve Kadir büyük ihtimalle futbol oynuyor olduğu için nefes nefese kalmıştı.

"Kadir şimdi söyleyeceklerimi dikkatlice ve sözümü kesmeden dinlemeni istiyorum. Çarşamba günü babanın yanına gittiğim de biraz konuştuk. Ve konu sana da geldi. Baban, senin futbol oynuyor oluşuna çok karşı. Yani derslerini aksattığını ve..."

"Hocam eğer siz babamın sözcülüğünü yapıp oynama diyecekseniz zahmet etmeyin."

Yerinden kalkmak için hazırlanırken beni tamamen yanlış anlamıştı.

"Lafımı kesmeden dinle dediğime eminim. Şimdi otursan sözümü tamamlayacağım."

Tekrardan otursa da en ufak ters bir söylemde çekip gidecek gibi duruyordu. Aslında bugün ona babasının ona vurduğunu gördüğümü de söylemek, bu yükten kurtulmak istemiştim ama Kadir bu kadar hırçınken söyleyemezdim.

"Nerede kalmıştım. Baban hem derslerini aksattığından hem de futbolcuların yaşayış tarzlarının uygun olmadığından dem yandı. Ama ben buna katılmıyorum. Senin bu konuda yetenekli olduğunu ve eğitim alarak çok iyi yerlere gelebileceğini düşünüyorum."

Babası gibi düşünmediğimi anladığında her an kalkıp gidecekmiş sıranın ucunda oturmaktan vazgeçti.

"Bu sevdiğin işi profesyonel olarak yürütmek ister misin?"

Söylediklerimle gözleri parlamış, oturduğu yerde dikleşmişti ve o daha söylemeden ben cevabımı almıştım.

"Evet, çok isterim ama babam duyarsa..."

Tevekkül-ü AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin