37- Tevekkül

4.5K 368 18
                                    


İnsanoğlu her daim gelecekle ilgili hayaller kurar, bir adım ötesi için planlar yapar. Hatta bazen yaptığı planları gerçekleştirmek için çevresindekiler de ona yardım eder. Ama hayatın onlar için hazırladığı bir plan vardır ki bu plan her şeyin üstündedir. İşte biz inanlar buna kader der, tevekkül eder ardından gelen kazaya rıza gösteririz. Biliriz ki Allah bir şeyi bize verecekse verir. Ama bu değildir ki kaderimiz böyleymiş diye tembellik edilsin. Çünkü tohum ekilmeden ürün elde edilmez. Ama her ekilen tohumun da ürün vereceği kesin değildir. İşte tevekkül burada gizlidir.

Şimdi Yusuf ile Nazlı da kendilerine gelen tüm kısmetleri geri çevirdiler, evlenmek istemediklerini defalarca dile getirdiler, herkesi karşılarına aldılar ama gelin görün ki kaderlerinden kaçamadılar. Alınlarına yazılmış o kaderi alıp kalplerine nakış nakış işlediler. Bu saatten sonra da onlara tevekkül edip beklemek düşer.

Onların bekleyişini hızlandırmak için ise Hafsa hatun da Belkıs hanım da kolları sıvamış kendi planlarını hazırlamaya başlamışlardı. Sabah evdeki tüm erkekleri işe gönderdikten sonra gelin kaynana odaya kapanmış, neler yapacaklarını konuşmuşlardı. Onlar planlarını yapadururken Nazlı ailesinin varlığıyla mutluluktan havalarda uçuyordu. Tam da en ihtiyacı olduğu zaman gelen ailesiyle bütün akşam hasret gidermiş, yatma vakti gelince de ablası ile odasını paylaşmıştı. İşte bu odaya çekildikleri vakit birkaç kez Yusuf'u anlatma girişiminde bulunmuş ama hiçbirini beceremeyince bundan vazgeçip konuları akışına bırakmıştı. Zaten bir süre sonra da ablası yorgun olduğunu söyleyip uyumuştu ama Nazlı'ya uyku bir türlü uğramıyordu. Aklında Yusuf ile yaptığı konuşma dönüp dururken nasıl uyuyacaktı ki? Bir yandan tüm bu olanlara çok seviniyor, bir yanda da tüm bunları ailesine nasıl anlatacağını bilmediğinden telaşlanıyordu. Ah bir de inceden gerilerde bir korku vardı ki bunu görmezden geliyordu. Tüm gece yağmurun sesini dinleyerek bunları düşünürken sabaha karşı daldığı uykudan ablasının namaza kaldırmasıyla uyandı.

Tüm ailesi sabah kahvaltısı için masada otururken onlara Melek teyze ile hiçbir zaman masa da göremedikleri Mustafa amca eşlik ediyordu. Diğer öğretmenler ise hala derin bir uykunun kollarındaydılar. Babası Mustafa amcayla oldukça iyi anlaşmış, hoş bir sohbetin içindeyken annesi de Melek teyzeyi sevmiş gözüküyordu. Güzel bir kahvaltının ardından salona geçilirken ablasıyla birlikte sofrayı toplayan Nazlı ardından herkese en bi köpüklüsünden bir kahve yapıp götürdü. Babası kızının elinden kahve içmeyi özlediğini söylerken, ablası aşk olsun diye yalancı bir serzenişte bulunmuş, gülüşmeler doldurmuştu odayı. Tüm bu güzel şeylerin içinde Nazlı'nın içine sinmeyen tek şey dışarıdaki yağmur ve rüzgardı. Günlerdir çok güzel giden hava bugün kendini bozmuştu. Oysa o dün ailesine Ürgüp'ü gezdirme planı yapıyordu ama bu hava da özellikle Yüsra yanlarındayken olmazdı. O yüzden mecbur evde pinekleyeceklerdi. Tabii babası hariç. O Mustafa amca ile birlikte sahaf dükkanına çıkmak için hazırdı bile.

Erkekler evden çıkmış, Melek teyze diğer kızların kahvaltılarını hazırlamak için salondan çıktığında baş başa kalmışlardı. Hiç susmadan birlerinin ağzından lafları alarak konuşuyorlar, her konunun sonunu ise gülüşmeler ile bitiriyorlardı. Tabii tüm sohbetin arasında ise şeker portakalı gittiği kreşten bir arkadaşını, bir anısını anlatmaktan geri kalmıyordu. Onlar böyle sohbet ederken konuşmalarına teyzelerinin aramalarıyla kısa bir ara vermişlerdi.

Annesi telefonun sesini hoparlöre verdikten sonra teyzesi iki hoşbeşten sonra dün başına gelen olayı anlatmaya koyuldu.

"Dün akşama doğru Yakup (teyzelerinin eşi) geldi. Kamil Yorgancının babası vefat etti. Bir baş sağlığına gidelim dedi. Bende çok tanımam etmem onları, Yakup'un arkadaşı işte. İyi dedim gidelim. Neyse gittik işte enişteniz erkekler tarafına gitti beni de kadınlar tarafına aldılar. Gelinleri hoş geldiniz, buyurun falan deyince dedim ki "Başınız sağ olsun, amca genç miydi?" dedim. İçerde oturan herkes bir anda bana bakmaya başladı. İlk bir anlamadım ama tabii sonra gelin "Ölen kayınbabam değil, kaynanam" deyince bir uttandım anlatamam. Sonra işte özür dilerim neyim dedim ama iş işten geçti. Durumu kurtarayım diye bu sefer de "Amcanın sağlığı nasıl" diye sordum. Gelin bu sefer demesin mi "Kayınbabam öleli beş yıl oldu" diye."

Tevekkül-ü AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin