Kötülük insanın içindedir. Ben inanmam sonradan kötü olanlara, aldanmam, kanmam. Acıklı hikayesine, travmalarına güvenerek, onların arkasına saklanarak kötü olanlara acımam ben. Kötülük bir seçim değildir. Bir karar değildir. Bir tercih değildir. Kötülük insanın içindedir. Bazen kaybettiği bir duygusunun, yitirdiği vicdanının, zaten hiç olmayan merhametinin yansımasıdır. Kötülük seni içine çekmez. Seni dünyasına hapsetmez. Sen zaten aslında bir yerlerde hep kötüsündür ve bu bir gün davranışlarına yansımaya başlar. Hani karar? Nerde seçim? Hayır!!! Ne karar, ne de seçim!!! Senin doğanda varsa kötülük kötü olursun!!! Çünkü insan bir tek tabiatıyla başa çıkamaz!!!
***
Aslıhan Hanım'ın yaptığı en büyük kötülük neydi? Kardeşinin kocasını elinden alması mı? Körfez'i küçücük yaşta annesinden ayırması mı? Kardeşinin intiharına sebebiyet vermek mi? Körfez'e yaşattığı acılar mı? Ağır gerçekler mi? Arşın ile Körfez'in ayrılığına neden olmak mı? Selim'le olan ilişkisi mi? Yavuz Bey'in sırtına indirdiği acımasız darbeler mi? Baba oğulun arasına girip onları birbirlerinden ölesiye uzaklaştırması mı? Şebnem Hanım'ı merhametsizce yapayalnız bırakması mı? Sanki bütün bunlarda suçlu Körfez'miş gibi onu öldürmek istemesi mi? Körfez'in onun yüzünden yürüyemeyecek olması mı? Yoksa şimdi küçücük bir çocuğu kaçırıp para koparmaya çalışması mı? Ne? Ne? Hangisi? İşte tam da bundan bahsediyorum. İnsanın içindeki kötülük böyle bir şeydir. Ansızın ortaya çıkan bir şey değil, zaten hep olan bir şey... Aslıhan Hanım, çok zarar verdi. Herkese, kardeşlerine, yeğnine... Bir tek kendisi en az hasarla atlattı her şeyi. Bütün felaketlerin arasından sıyrılmayı başardı. Sahte gülüşleri, camdan yüreği, yalan hayatı... Körfez'in teyzesi olarak kalabilseydi onun hayatında ama bir teyze olarak Körfez onu çok severdi. Tıpkı Şebnem Teyze'sini sevdiği gibi onu da çok severdi. Ancak bazı insanlar sevilmeyi seçmezler. Bunun da nedeni aynı şeye dayanır. Çünkü bırakamazlar. İçlerindeki kötülüğü terkedemezler...
***
Derin bir sessizlik vardı. Aslıhan Hanım yarın arayacağını söylediği için herkes yarını bekliyordu. O esnada bitmek bilmeyen bir gecenin içindeydiler. Akmak bilmeyen ya da çok yavaş akan saatler hepsi için işkence olmuştu. Yemekler masanın üstünden kaldırılmamıştı. Öyle ki kokmaya başlamışlardı bile... Herkesin Arda için olan endişesi herhangi bir şey yapmalarını engelliyordu. Yavuz Bey hiç durmadan kendisini suçluyordu.
" Zamanı geri alamam. Biliyorum. Ama bu gerçeğe dayanamıyorum. Yıllarca gerçek yüzünü göremedim. Aslıhan için herkesi karşıma aldım. Oğlumu!!! Oğlumu ya, oğlumu!!! Karşıma aldım!!! Çok pişmanım!!! Bir faydası yok ama pişmanlıktan geberiyorum. Eğer torunuma bir şey yapacak olursa, ona bir zarar verecek olursa... "
Eda, ağlamayı bırakarak ayağa kalkıp Yavuz Bey'in yakasına yapıştı.
" Ne yaparsın? Ne yaparsın Yavuz Bey? Söyle!!! Ne yaparsın? Oğlunu vurdu. İki kurşunla oğlunu vurdu. Ne yapabildin? Benim oğlum için ne yapabilirsin? "
Yavuz Bey, Eda'nın acısını anlıyordu. İki elini Eda'nın omzuna koyunca Eda bağırıp çağırmayı bırakıp Yavuz Bey'e sarıldı ve ağlamaya başladı. Herkes o anın hüznünü yaşarken Yavuz Bey Eda'yı sözleriyle sakinleştirmeye çalıştı.
" Kızım!!! Onun derdi para. Vereceğiz istediğini. Arda'yı bize verip defolup gidecek. İnan bana, böyle olacak. İnanmıyorsan da inan!!! "
Eda ağlamaya devam ediyordu.
" Bana oğlumu getirin. Benim ona çok ihtiyacım var. Sesini duymaya çok ihtiyacım var. Gülüşünü görmeye çok ihtiyacım var. Minicik ellerini tutmaya çok ihtiyacım var. Korkuyorum. Çok korkuyorum. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR BEYAZ
RomanceHer aşkın hikayesini ayrılık yazar... 20 yaşında gencecik dünyalar güzeli masumiyeti yüzünde taşıyan bir hizmetçi kız Arşın ile öfke dolu intikam dolu acı dolu kalbi katı aşka düşman evin oğlu Körfez'in aşkı arama hikayesi... İmkansız olan aşk değil...