1. bölüm : TANITIM

18.6K 600 124
                                    

Başlangıç Tarihi :

Herkese selamlar.
Yep yeni, bomba gibi bir kurguyla geldim.

Beni bilen bilir, askeri kurguları bir başka yazarım... Kurgu ve hikaye kurmaca olsa da gerçek hayattan kopmadan, sanki askerdeymiş gibi okuyacaksınız.

Şimdiden keyifli okumalar diler, gözlerinizden öperim.

Ha bide, oy ve yorumlarınızla destek olursanız çok sevinirim 🥰

Mardin

29 kişilik küçük bir birlikte büyük bir koşuşturma vardı. Erler, komutanın emriyle bugün ikinci kez bölüğe giden yolu temizliyorlardı. Ağaçtan düşen bir yaprak, erlerin tertemiz ettiği yolda komutana büyük bir kusur olarak görünüyordu. Bu sonbahar mevsimi, erler için mevsim değil uzunca süren bir doğal afetti. Hele ki başlarında Türker Sâni gibi bir komutan varsa her mevsim onlar için cehennem gibiydi.

Yüzbaşı Türker Sâni, bu jandarma karakolunun komutanıydı. Emrinde iki astsubay, iki uzman çavuş ve 24 eri vardı. Sertlik ve displinlik onun vücut bulmuş haliydi. Öyleydi ki, astsubay ve uzman komutanlar bile onun için erlerden farksızdı. Akşam mesaisinden sonra dört komutan evlerine gitse de, yüzbaşı karkolda askerlerin başında kalıyordu. Bu durum erlerin pek hoşuna gitmese de bu alışılagelmiş bir alışkanlıktı. Onu gören erler kaçacak delik arıyor, yakalananlar da traşından, bot boyasından veya giyiminden dolayı azar yiyorlardı.

Karakolda mevcut asker sayısı az olduğu için herkes birbirini çok iyi tanıyor ve biliyordu. Hepsi aile gibiydi. Tek sıkıntı erlerin çok yorumlasıydı. 24 er günde 8 saat nöbet tutarken, 2 saat de devriyeye çıkıyorlardı. Kalan saatler de mıntıka, eğitim gibi temel askerlik görevi yapıyorlardı. Aniden gelen bir ihbarla kendilerini kavganın ortasında ya da bir suçlunun pesinde koşmakta bulan erler, uyku nedir bilmiyorlardı.

Neyse ki yeni dönem erler yakında birliğe gelecekti. 8 er acemi askerlik eğitimlerini tamamlamış ve usta askerliğini bu karakolda yapacaktı. Onların gelmesiyle karakol biraz kalabalık olacak olsa da diğer erler biraz olsun rahatlayacaktı.

Bu gelecek 8 eri çok farklı şeyler bekliyordu. Acemi birliğinde görmediklerini görecekler, bildiklerini unutacaklardı. Elbette bu karakolda da devrecilik vardı. Tezkeresi yaklaşan usta askerler yani üst devreler, alt devre askerlere tüm işi yıkacaktı. Bot boyoma, su basma, diş fırçasıyla temizlik yapma gibi türlü eziyetlere katlanacak olan 8 er, asıl tehlikenin farkına sonradan varacaktı.

" Şafak olmuş Seda Sayan, dayan yüreğim dayan. " diyen usta bir er elindeki bezi su dolu kovaya bırkarak sitem etti.

" Yav bu yeni gelen çömezlerin koğuşunu niye biz temizliyoruz? " diyen Afyonlu'da elindeki faraşı bıkkınlıkla sağa sola sallıyordu.

" Türker komutanın bok yemesi işte. " diye cevap verdi bölük çavuşu. O, sırtını duvara yaslamış, kollarını birbirine dolamış bir şekilde temizlik yapan erlerin başında bekliyordu.

" Hele bi gelsinler de, benim koğuşu saat başı temizletmezsem tüm Van götümü siksin. " diye kendi kendine söylendi Van'lı.

" Abartmayın. Biz ilk geldiğimizde de üst devreler temizledi bizim koğuşu. Onlar da temizleyecek. Hem onlarda bir ananın oğlu. Yazık, günah. " diye uyardı Niğde'li. Onun bakış açısı diğerlerini göre çok farklıydı. Hiçbir alt devresine, eziyet yapmamıştı. O, herkesin ' Hoca ' diye hitap ettiği bölük komutanının postasıydı. Tüm askerler ve komutanlar tarafından sevilen ve saygı gösterilen hoca, buranın en kıdemli askeriydi. Tezkersine çok az bir zaman kaldığı için hiçbir iş yapmıyor, nöbet dahi tutmuyordu.

" Valla kusura bakma hoca. Ben bu yarrağı yediysem benden sonrakiler de yiyecek. " dedi Van'lı.

Hoca, tövbe çekerek güldü ve erlerin yanından ayrılırken, erlerde küfürler edip sabırsız bir şekilde yeni gelecek olan erleri bekliyorlardı.

...

İstanbul

Barış, 23 yaşında bir gençti. Babası çok erken yaşta vefat ettiği için annesine o bakıyordu. Erken yaşta okulu bırakmak zorunda kalan Barış, hem annesine daha iyi bir imkan sağlamak için hem de kendi geleceği için İstanbul'da yaşıyordu.

Annesi her ne kadar onun okumasını istese de, Barış'ın öğretmenleri tarafından fark edildiği yeteneği, Barış'ı okuldan koparmıştı.

O, amatör olarak atletizmle uğraşan bir koşucuydu. Lise dönemlerinde öğretmenleri onun bu yeteneğini fark etmiş ve onu spora yönlendirmişti. Elbette öğretmenlerinin ilk tercihi Barış'ın okuması olsa da Barış, kararını çoktan vermişti. Okulu bırakmış ve bir antrenörle çalışmalara başlamıştı. Antröner İstanbul'da olduğu için el çare annesini Adana'da bırakmak zorunda kalmıştı.

Neydi onun istediği? Rekorlar kırıp, iyi bir atlet olmak mı? Yoksa Adana'da yaşayan annesine daha iyi bir imkan sağlamak mı?

Genç, uzun zamandır tecil ettirdiği askerlik görevini, aradan çıksın diye bir an önce yapmak istiyordu. Acemi birliğini tamamladıktan sonra, usta birliği için Mardin'e gideceğini öğrenen genç, başta tedirgin olsa da sonradan alışmıştı. Onu korkutan şey yabancı insanlardı. Çünkü babasının ölümünden sonra ve özellikle de spor kariyerinde bir çok kişi tarafından hayal kırıklığına uğramıştı. Karşısında hep vicdansız insalar denk gelmiş ve onlarla savaşmak zorunda kalmıştı.

Dağıtım izininde doğruca Adana'ya annesinin yanına giden Barış, izin gününe kadar onun yanında kalmıştı. Pek haz etmediği akrabalarına mecburen annesini emanet etmek zorunda kalan genç, annesine sözler vererek ondan ayrılmıştı. Tek istediği, askerden sonra İstanbul'da bir düzen kurup annesini yanına almaktı. Bunun için çok çalışması ve çabalaması gerekeceğini bilen genç, bundan da asla korkmuyor ve gocunmuyordu.

Mardin'e gitmek için hava alanında iki arkadaşına sımsıkı sarılıp vedalaşıyordu.
" Hadi tekrar hakkınızı helal edin. " dedi ikisine de.

Uygar, askere gidecek olan arkadaşına sarılıp " Helal olsun kardeşim. Buralar bize emanet, gözün arkada kalmasın. " dedi. O, Barış'ın en yakın arkadaşlarından biriydi. Sadece arkadaşı değil aynı zamanda hemşerisiydi de.

Barış, " Aman arada annemi yokla. " diyerek tekrar tekrar tembih etti Uygar'ı.

" Kendine iyi bak brom. Sakın sakatlanma. Gönderdiğimiz gibi tek parça gel. " dedi Yağız. O, da Barış'ın ateletizmden arkadaşı, yoldaşıydı. Onunla tüm zorluklara ve engellere karşı göğüs göğüse çarpmıştı. Barış'ın her zaman arkasında olan Yağız, büyük bir gururla ona sarıldı.

" Tamam. Ben gelmeden programları hazırla. Askerden dönünce bomba gibi başlayalım. " dedi Barış.

İki arkadaşına da sıkıca sarılan Barış için gitme vakti gelmişti. Bakalım onu Mardinin küçük bir karakolunda neler bekliyordu?




YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin