Türker'le tam 5 gündür hiç bir şekilde konuşmuyor ve yakınlaşmıyorduk. Onu uzaktan gördüğüm zamanlarda yanına gitmemek için verdiğim çaba çok büyüktü. Her şey onun içindi. Hiç bir şekilde ona bakmıyor, yanına gitmiyor ve bu kararımdan pişman olmamak için onu düşünmemek için elimden geleni yapıyordum. Aslında bu aşamada çok acı çekiyordum ama bunu değil bir başkasına kendime bile itiraf edemiyordum. Bu durum ayrı kaldığımız sürecin ilk iki gününde hissettiklerimdi.
Şimdi ise inkar başlamıştı. Asla aklıma gelmiyor, bir kez bile özlemedim gibi dışa vurumlarda bulunuyor, kendimi buna inandırıyordum. Ama bu inandırma aslında düpedüz kendimi kandırmaktı. Bu aşamada aslında net bir şekilde acı çekmeye başlamıştım. ‘Özlemiyorum’ ve ‘hiç aklıma gelmiyor’ demek aslında benim iç dünyamda özlemeye başladığımı ve acı duygusunu hissetmeye başladığımı işaret ediyordu.
Varlığı ayrı bir dert ve sıkıntı, yokluğu ise deli ediyordu beni. Özlem duygusu artık mental bir hissetme duyusundan çıkmış fiziksel bir acıya dönmüştü. Gecenin bir yarısı yatağımda uyurken bir anda ağlayarak kalkmıştım. Koğuştaki devrelerim uyanmasın diye dudaklarımı ısırırken, gözümden yanağıma süzülen her damla yaş ona karşı olan özlemimi kat ve kat arttırıyordu. Artık dayanıp, sabredilecek bir durum olmaktan çıkmıştı bu. Köpekler gibi pişmandım. Onu geri istiyordum.
Islak yanaklarımı silme gereği duymadan, bacaklarımı yatağımdan aşağı sarkıttım ve çıplak ayaklarımı soğuk mermerle buluşturdum. Terliği ayağıma geçirdim ve bitkin bir şekilde koğuştan çıktım. Enerjim emilmiş gibiydim. Bir kaç saat uyumama rağmen dayak yemiş gibi yorgun kalkmıştım.
Saat gecenin üçüydü ve nöbetçi uzman ortalarda gözükmüyordu. Karşıma çıksa ve bu halde nereye gittiğimi sorarsa hiçbir şey diyecek sözüm ya da cevabım yoktu. Bölük binasından çıkar çıkmaz soğuk esen rüzgar nefesimi kesmişti. Üşümüştüm ama vakit kaybı olur diye tekrar koğuşa dönüp üstüme bir şey alma gereğide duymamıştım. Rüzgarı suratıma yememek için başımı öne eğdim ve yürümeye başladım.
Vücudumu kağıt gibi kesen rüzgara rağmen onca yolu yürümüş ve lojmana ulaşmıştım. Başımı kaldırdım ve dolan gözlerimle odasına baktım. Işığı yanmıyordu. Uyusa da uyumasa da umrumda değildi. Ne olacaksa olsun gibi bir boşvermişlik vardı üzerimde. Canım onun yanında olmak istiyordu işte.
Işıkları açma gereği duymadan zifiri karanlık koridorda ilerlerken yine gözlerim dolmuştu. Dudaklarımı büzmüş bir şekilde yavaşça Türker'in odasının kapısını açtım. İçerisi karanlık olsa da ayın ve yıldızın ışığı odayı bir nebze aydınlatıyordu. Belki de gözlerim karanlığa alıştığı için artık her şeyi daha net seçebiliyordum.
Yatağında uyuyan adamı görmemle gözümdeki yaşlar hemen akmaya başlamıştı. Dudaklarımı büzmüş bir şekilde sessizce yanına yaklaştım ve onun yanında kalan küçük alana uzanarak kıvrıldım. Sırtım ona dönüktü ama onun yanında bile olmak bana yetmişti.
Onu uyandırmaya kıyamamıştım. Zaten buna cesaretim de yoktu. Hem uzak duralım diyen bendim, hem de bu kuralı ilk ihlal eden kişi de bendim.
' Çocuk oyuncağı mı bu iş? ' diye beni tutarsız ve kararsız bulacak diye çok korkuyordum. Bu yüzden sadece bir kaç dakika kalıp sonra gitmeye karar vermiştim.Daha yanına kıvrılalı bir dakika olmadan belimde hissettiğim kol ve karnımdaki el, beni kendine çekmiş ve sarılmıştı. Sırtım göğsüne temas ederken, tüm vücudumuz yeniden eskisi gibi tek beden olurken başını da başıma yaklaştırmıştı.
" Düşme. " diye konuştu ve beni daha çok kendine çekti. Şuan tam anlamıyla bitişiktik. Kalçam kasıklarının arasında kalırken, bacakları da baacağıma temas ediyordu. Sıcak nefesi boynum da geziyor, kalp ritmini sırtımda hissediyordum.
" Uyu güzelim. " dedi yumuşak bir sesle.
İçim rahat bir şekilde derin nefes aldım ve karnımdaki eli tutarak göğsüme kadar çektim. Elini hiç bırakmamıştım. Gözümden halen daha akan bir iki damla yaşa rağmen gözlerimi kapattım ve en güvendiğim kişinin kolları arasında uykuya daldım.
Kararsız biri olabilirdim ama onu sevmekten hiç tereddüt etmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romance-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...