Yeter ki isteyeyim, kesinlikle olmuyordu...
Ankara'da ki pentatlon parkuru ön elemesinde sakatlanmıştım. Calfimde ki gastrocnemius kasımda yırtık tespit edilmişti. Ameliyat olmama gerek yoktu ama doktorun dediğine göre bu durum spor hayatımda sık sık başıma gelebilirmiş. Düzenli ve beni zorlamayan antrenman yapmamı, sağlıklı beslenmemi, ısınmadan spora başlamamı tembih etmişti.
Hem soğutucu hem ısıtıcı kremler vermiş, bunun yanı sıra bacağımda ki bandajı nasıl sıkı bir şekilde saracağımı da bizzat göstermişti. Buzla beraber sımsıkı sardığı bandaj sayesinde yırtılan kasım sıkışmıştı. Bırakın adım atmayı, ayağımı bile olduğum yerde sağa sola çeviremezken bu bandaj sayesinde yürüyebiliyordum.
Doktorun dediğine göre üç gün sonra masaj ve hafif egzersizler yapacaktım. Bir hafta sonra da mutlaka bir ortopediste kontrole gidecektim.
Çok şükür ki büyük bir sakatlığım yoktu ama aşırı derece de hüsrana uğramıştım. Yapacağım dediğim şeyi yapamamıştım. Verdiğim sözü tutamamış, onca iddalı lafın altında kalmıştım.
' Olduğu kadar, olmadığı kader. ' diye bir söz vardı ve ben olduğu kadar yapmıştım her şeyi. Elimden geldiğince... Ama kaderin de önüne geçilmiyordu. Çok emek verdiğim, başaracağıma kesin olarak inandığım ön elemeden bu şekilde elenmek bana çok koymuştu.
Piskolojim alt üst olmuştu. Sakatlıktan dolayı elenmek, kaybederek elenmekten daha da kötüydü.
İnanılmaz bir şekilde üzgün ve hüsrana uğramış hissediyordum. Astsubay komutanım her ne kadar bana destek verip moralimi yüksek tutmak için uğraşsa da, ben bundan sonraki hayatımı düşünüyordum.
Bu sakatlığın iyileşme süreci, spor hayatımı nasıl etkileyeceği, başlamayan kariyerimin son bulup bulamayacağı hakkında büyük bir belirsizlik vardı. Bu belirsizlik beni yiyip, bitiriyordu.
Sporcuydum, ve böyle sakatlıklar illa ki ilerde karşıma çıkacaktı. Tıpkı şimdi olduğu gibi, deprasyon, hayal kırıklığı, stres, kaygı, öfke gibi duygular hissedecektim. Ama sorun şu ki; bununla nasıl başa çıkacağımı hiç bilmiyordum.
Bazı sporcular yaralanmalara ve sakatlıklara daha olumlu tepkiler verebilirdi. Bunun en büyük örneği arkadaşım Yağız'dı. Onun için sakatlık üstesinden gelinmesi gereken bir zorluk, cesaret gösterme fırsatı ve hatta antrenmana ara vermek için bir fırsat olarak görürdü. Ama ben farklıydım. Hele ki bu sakatlıktan sonra, yine başıma gelir korkusuyla yaşıyordum. Yeni bir şeye başlarken şevkim kırılıyor, ümidim kalmıyordu.
...
Astsubay komutanımla birlikte karakola dönmüştük ve Türker komutan bizi nizamiyede karşılamıştı. Haberi önceden aldığı için korkmuş ve endişelenmiş degildi ama gözündeki hüznü görebiliyordum. Hava karardığı için astsubay, evine gitmiş bizde Türker komutanla nizamiyeye geçmiştik. Yürüttüğüme her ne kadar şaşırsa da kaybetme psikolojimi bildiği için bölgede gitmeden benle konuşmak istemişti. Belki de onun sayesinde bu sakatlık sürecini hızla atalatacak ve bu sakatlık gibi beni yıkan durumlarlara karşı direnç göstereceketim.
En çokta onun hayal kırıklığına uğrattığım için üzülüyordum. Söz vermiştim kazanacağıma. Kazandığım takdirde belkide bölüğe dönebilecekti. Bide bunu ona söyleyip boşu boşuna ümit vermiştim.
" Rahat otur, çekinme. " diyen Türker komutana gülümsedim ve oturumumu biraz daha düzeltip, " Rahatım ben. " dedim.
Türker komutan, rahat edebilmem için elinden geleni yapıyordu. Çocuk gibi üzerime titremesine son zamanlarda alışıktım ama şuan beni rahat ettirebilmek için ekstra çaba gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romansa-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...