67. bölüm : DEPREM

1.8K 165 48
                                    

" Ne giyecektim yarışırken ha? Kot pantolonla mı koşsaydım?" diye öfkeyle evin kapısını açtım ve hızla salona yürüdüm. Türker bu sefer de koşarken giydiğim şorta kafayı takmıştı. Yol boyunca kavga etmiş ve tartışmıştık. Bitmek bilmeyen kıskançlıkları, saçma sapan kaygıları beni artık bu duruma getirmişti.

Peşimden gelen adam çelik kapıyı hızla ve büyük bir gürültüyle kapatmış ve salona gelmişti. Öfkeden yerimde duramıyor salonun ortasında volta atıyordum. Beni kıskandığı şeyler ve itamlar canımı sıkmıştı.

" Sen beni o eskort kadınla karıştırdın heralde. Neydi adı Kardelen mi? " diye söylendim.

İki elini de beline koydu başını geriye atarak sabır dilendi. Mümkün olduğunca sakin bir şekilde " Kıskanıyorum işte ya. Benim olana kimse dokunamaz, benim olan böyle giyinemez." diye tane tane  konuşmuştu.

Gözlerimi kırpıştırdım ve " Hadi söyle. Sana gülmek eğlenmek haram de. Hadi açık açık söyle. " dedim. Sinirden sesim ağlamaklı çıkmıştı. Benim başardığım bir şey onu mutlu eder sanmıştım. Mutlu olup gurur duymak yerine o bana resmen köstek oluyordu. Kötü günler bin yana biz daha mutlu günlerimizde bile birbirimizin yanında olamıyorduk.

Elini salladı ve " Ohooooo. Nerelerdeyiz biz ya? Nerelerdeyiz?" dedi.

İşaret parmağımı kaldırdım ve " En başında söylemiştim sana. En başında. Benim hayatım spor, kimseyi bunun önüne geçirttirmem. " dedim.

Gözlerini kısmış bana bakıyordu. Yutkundu ve başıyla beni işaret ederek " Terk mi edeceksin beni? " diye sordu. Ve ardından çatılan kaşlarıyla " İzin vermem. " diye kendi sorusunu cevapladı.

Gözlerimi büyüterek " Orada dur... " dedim. "...Çocukluğumu, gençliğimi kursağımda bırakarak geldim ben bu günlere. Hiç kimsenin hiçbir şeyi olmadım, olmamda. O yüzden dost elimi sıkmamış, yar beni sevmemiş inan bunlar sıkıntı edeceğim şeyler değil. Çünkü benim benden başka kimsem yok. " dedim.

Çenesini sıkmış çatılan kaşlarıyla beni dinliyordu. Onu istersem gerçekten terk edeceğim gerçeğini iyi biliyordu. Beni o hariç buraya bağlayan bir şey olmadığını, gerektiğinde kendi ayaklarımın üstünde rahatça durabileceğimi çok çok iyi biliyordu.

Bir kaç dakikalık sessizlikten sonra derin bir nefes aldı avuç içiyle gözlerini ovuşturdu. " Bak anlamıyorsun. Sana bir şey olacak, zarar göreceksin diye ödüm kopuyor. " derken sesi titriyordu. Gerçekten hastaydı ve tedaviye ihtiyacı vardı.

Başımı sağa sola sallayarak " Anlamıyorum zaten. Seni anlamak mümkün değil. " dedim. Kaşları yine çatılmış öfkeyle bana bakıyordu. Benim söylediğim her şey ona çok kötü geliyordu.

" Ya sen askeriyede de aynısını yaptın. Biriyle el sıkışacağımda ya da sarılacağımda da olayı başka yere çektin. Fotoğraf çektirirken adam elini bana atmış, ne var bunda? Bunda ne gibi bir ahlaksızlık var? " diye sordum.

Beni dinlerken dudaklarını birbirine bastırıyordu. Söylediklerim onun bi kulağından giriyor bi kulağından çıkıyordu. Sadece kendine focustu.

" Yahu ben senden bunu isterken, yapma etme derken bende yapmıyorum. Şimdiye kadar bi kadına dokunamak bi yana göz ucuyla bile bakmadım. " dedi.

Gerçekten çok farklı yerlerdeydik. Benim söyleyip anlattığım şeyle onun anladığı şey şok başkaydı. Sabır dilenerek, " Ya ben senden böyle bir şey istemedim ki? Tabiki de bi kadının ya da erkeğin merabalaşmak için elini tutabilirsin. Ya da ne bileyim, sarilabilirsin, gülebilirsin. Bunlar kötü bir şey değil. " dedim.

Gözlerini büyüttü ve kaşlarını kaldırarak, " Sen daha küçüksün. Anlamazsın bazı şeyleri. " dedi.

Sabrım artık taşma noktasına gelmişti. " Ya defol git. Benimle muhattap olma. " diye söylendim. Kaşlarını çatmış bana ter ters bakarken, "Dışarıda gördüklerini burda bana satma. " dedim.

Sabır dilenir gibi kafasını geriye atıp derin nefesler alırken daha fazla tartışmamak için bugün ayrı kalmanın en iyisi olduğunu düşünüyordum. Yoksa kendimi durduramayacağımı biliyordum. Belki yalnız kalınca yaşadığımız ve bana yaşattığı şeyleri bi süzgeçten geçirip düşünebilirdi.

Salondan çıkarken " Nereye? " sorusuyla arkamı döndüm. Sinirli bir şekilde bana baksada gözündeki asıl duyguyu görebiliyordum. Endişe... Onu terk etmemden çok korkuyordu.

Bıkmış bir şekilde üfledim ve " Sanane ha. Sanane. Beni senin eşyan değilim. " dedim.

Kaşlarını çatarak, " Tamam, ben giderim. Sen burada kal. Gecenin köründe seni dışarı bırakmam. " dedi. Gitme dememi bekliyordu ama bunu diyecek değildim. Son bir kez bana baktı ve derin bir nefes alarak kapıyı çekip gitti.

Hala aynı şeyi yapıyordu. Kıskançlık adı altında büyük bir güvensizlik duyuyordu bana. Hastalık gibi katlanılması zor bir şeydi. Ama suç bendeydi. Ben onun kıskançlıklarını besledikçe resmen talepleri artıyordu. En başında beni gereksiz yere kıskandığında ' Hayır ' diyip, tavrımı en sert bir şekilde göstermeliydim. Bu nedenle baştan çizgi çekerek, kıskançlığın aşırı noktalara varmasına izin vermemeliydim.  En kötü ihtimal bir, iki, üç kavga edilirdi. Ya kavgalardan o da bıkar ve aşırı taleplerinden vazgeçer, alışırdı. Ya da buna katlanamaz, alışamaz ve iş orada biterdi. Biterse de ne kadar erken o kadar iyi olurdu. Çünkü bu gönül işlerini pek tecrübe etmesem de sanırım huzur için bu böyleydi. Aşırı kıskançlık er ya da geç bir ilişkiyi mutlaka öldürecekti.

Türker'in evden gidişinin ardından iki buçuk saat geçmişti. Telefonda arayan arayanaydı. Klüpten herkes aramıştı neredeyse. Türker benim abim olsa da, asker olsa da hava alanında yaptıkları doğru değildi. Böyle bir adamın yanında bulunduğum için eminim ki onlarda endişe duyuyorlardı. O kadar insana nasıl dert analatıcam, nasıl bir açıklama yapıcam hiç bilmiyordum. Türker resmen rezil etmişti beni. Belki de böylesine bela bir kişinin kardeşini, böylesine saygın bir klüpte görmek istemeyeceklerdi...

Öfkeylel koltuğa oturmuş dişlerimi sıkıyordum. Bacağım istemsizce sinirden titriyor, evi dağıtmamak için kendimi zor tutuyordum.

Kapının çalmasıyla, " Ya git seninle konuşmak istemiyorum. " diye bağırdım. Gerçekten de şuan tartışacak ya da özür dilese bile affedecek psikolojide değildim.

Israrla çalıyordu. Bi zile basıyor bi kapıyı tıklatıyordu. Öfkeyle yerimden kalktım ve kapıya yöneldim. Bu sefer asla kendimi açıklayıp, iyiliğimi suistimal ettirmeyecektim.

Öfkeyle ve sertçe kapıyı açtım ve " Ne var ne? Başımın belasımı oldun? " diye konuşurken karşımda gördüğüm kişiyle kelimelerimi yutmak zorunda kalmıştım. Gelen Türker değildi...

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin